Çiçek Abbas: Volkswagen Beetle 1.2 TSI
Renkleri beyaz, siyah ve gri arasında değişen hep aynı otomobilleri görmek insanı bazen kavramın kendinden bile soğutabiliyor. Bir ahbabımın otoparkında eski nesil kırmızı bir Jetta duruyor ve her ziyaretine gittiğimde kahvem hazırlanırken dakikalarca arabayı dikizliyorum. Kırmızı Samsung Galaxy S III gibi bir şey; aynı sıkıcı form ama bir şekilde çok daha ilgi çekici.
Sadece rengi değil, arabanın kendi de farklı olunca günüm gün oluyor. Yeterince nadirse hemen telefonuma sarılıp arkadaşlarıma “şu renk şundan gördüm” diye mesaj atıyorum, belki de fotoğrafını çekiyorum. Yüz binlerce liralık bir egzotik olmasına da gerek yok – en son sapsarı bir Alpine A610 Turbo yakalamışım.
Şu ana dek herhangi bir Beetle’ı bu çabaya layık görmemiş olsam da, her seferinde dönüp dönüp tekrar bakıyorum ve varlıklarından keyif, sahiplerine de saygı duyuyorum. Bunu hak ediyorlar zira bu otomobili tercih etmek büyük fedakarlık istiyor.
Bizim meşhur Vosvos 1997’de ‘New Beetle’ adıyla yeniden piyasaya sürüldüğünde, Freeman Thomas muhtemelen bu derece geniş kapsamlı bir ‘retro’ akımına öncülük ettiğinin farkında değildi. New Beetle bilhassa kadınların büyük beğenisini kazandıysa da satışları başta Mini olmak üzere bu modayı takip eden çoğu modelin gerisinde kaldı. Avrupalıları baştan çıkarmak için daha fazla işlevselliğe ve ikiden fazla motor seçeneğine ihtiyaç vardı. Halefi, ‘New’ takısıyla birlikte aracın karakterine hakim feminenliği de atarak iyice uzadı, genişledi ve çok daha dinamik bir hal aldı.
İç mekan
Bu boyut artışı kendini öncelikle içeride gösteriyor. Arka koltuklarda yetişkin bir yolcu bacaklarını açık tutarak rahatlıkla yolculuk edebiliyor çünkü kafası çok rahat. 310 litrelik bagaj da bu kadar marjinal bir otomobil için son derece geniş, yani fiziksel olarak ciddi bir kaybınız yok.
‘Design’ donanımlı test aracının fiyatı 75 bin liranın üstünde ve sürücü koltuğuna oturduğunuz anda verdiğiniz asıl ödünler ortaya çıkmaya başlıyor. Beetle, Jetta gibi Meksika’da üretiliyor ve işçilik/malzeme kalitesini ‘Polo ile Golf arasında’ olarak nitelendirmek mümkün. Kapıların üstünden konsola doğru uzanan gövde rengi plastik, bir Fiat 500’le benzer hisse sahip. Torpido gözünün üstündeki nostalji kokan kapak, ancak modern cep telefonlarını alabilecek kapasitede bir alana açılıyor. Lastikle kaplanmış kapı içi gözlerin saklama hacmi de aynı şekilde çok düşük. Tavanın kendi yüzey alanının yalnızca yarısına kadar açılabiliyor olması bir soru işareti. İçeriye karakter katma uğraşındaki bir diğer unsur, orta konsol üstündeki üçlü yağ-kronometre-turbo göstergeleri. Sonuçta kabinin bir bütün olarak Volkswagen gamı içerisinde fark yarattığını söyleyebilirim ama fiyatının karşılığını verdiğini iddia etmek mümkün değil.
Sürüş
Alışılmadık biçimde ince tasarlanmış direksiyon simidini kavradığınızda muhtemelen mülayim karakterli bir otomobil süreceğinizi; o direksiyonun gayet rahat döneceğini, süspansiyonların çoğu darbeyi emeceğini ve çift kavramalı şanzımanın vitesleri pamuk gibi atarken sürüşün tüm yorgunluğunuzu gidereceğini düşünüyorsunuz. Ancak ne bekliyorsanız tam tersi gerçekleşiyor.
Kapıyı kaparken ne kadar zorlanıyorsanız bu otomobili kullanırken de o kadar çaba sarf ediyorsunuz. Beetle’la etkileşim içinde bulunduğunuz tüm kontrollerde abes bir ağırlık hakim: hidrolik direksiyon düşük hızlarda bile güç gerektiriyor, 18” Hankook Ventus Prime2’lerle yola temas eden süspansiyonlar kaba çalışıyor, DSG sanki dişlilerinin arasına yabancı bir cisim kaçmışçasına gergin işliyor. Araba sanki 300 beygirlik dört çeker bir ‘Beetle R’ gibi davranıyor. Almanlar ilk nesildeki dişiliği kırmaya çalışırken belli ki ölçüyü kaçırmışlar.
Motor
Tüm bu aşırı sportif ayarlar, esasında izole halde son derece başarılı çalışan motorun üstüne gölge düşürüyor. 1.2 TSI, 105 beygiriyle aslında – hacmini göz önünde bulundurduğunuzda – çok tatminkar işler çıkarıyor. Turbo boşluğuna ya da devir bandında herhangi bir düzensizliğe yol açmadan şanzımanla yüksek uyum içinde görevini yerine getiriyor. 9 litre civarında gezinen şehiriçi tüketimiyse hacminin ötesine geçiyor.
Otomobil gaza bastığınızda aslında gayet atak, vites geçişleri kesintisiz, ancak ilerleyiş biçimi sanki zinciri senelerdir yağlanmamş bir bisiklet gibi. Sağ koltukta bunun farkına varmasanız da sürücüyken devamlı bu beyhude çabanın nedenini sorguluyorsunuz.
Yol tutuş
‘Sürüş keyfi’ ilk akla gelen şık belki ama zorladığınızda Beetle’ın verdiği yanıt bu değil. Bu kadar iri lastikler ve Golf’ten 3 cm fazla iz genişliği sayesinde otomobilin tutuş limitleri beklenmedik ölçüde yüksek. Yani belli bir noktaya kadar tüm bu ‘ağırlığı’ anlamlandırmak mümkün (ama 1,3 tonluk gövdeyi değil).
Mesele şu ki Beetle ne o limitlere yaklaşmaya, ne de onları aşmaya yönelik şevk vermiyor. Saçmaladığınızda devreden çıkarılamayan ESP anında müdahil oluyor ve bu sırada oynadığınız oyunlardan ziyade atlattığınız bir kaza sahnesi canlanıyor gözünüzde. Nihayetinde sadece yorulduğunuzla kalıyorsunuz ve dinlenme şansınız da pek yok – bozuk yollarda patır kütür ilerleyen otomobil buna müsaade etmiyor.
Bu test e-motoring‘in Mart sayısında yayınlanmış ve And Mehmet ÇETİN tarafından kaleme alınmıştır.
bu aracın oturma pozıysonunda bı sıkınt var ne yapsam ılerı gerı yukarı asagı mınıbus tarzıdireksıyon konsolun cok altında kalıyor
Çevremde çok Volkswagen Beetle sahibi olmak isteyenleri görüyorum fakat Beetle çok uçuk fiyatlara satılıyor. Beetle’ın 2.eli neredeyse sıfırından çok daha pahalı durumda. Bu fiyatlarla da Volkswagen Beetle’ın tutulmaması gayet doğal