Geçmişten bu güne dünyamızda çok şeyler değişti. Bu değişimin mimarı olan teknoloji, ilerledikçe bizlere yeni şeyler kattı. Kalemler daktiloya, daktilolar bilgisayarlara dönüştü. Teknoloji bize yenilikleri verirken elimizden de hep birşeyi geri aldı.

Otomotiv endüstrisi de teknolojiden en çok faydalanan endüstri alanı oldu diyebiliriz. Artık otomobil fabrikaları günde binlerce araç üretecek teknolojiye sahip oldular. Fakat bu kadar araç üretme kapasitesine sahip olduklarında ruhlarını teknolojiye sattıklarının farkında değillerdi.

60’lar ve 70’ler otomobil çağı için devrim niteliğindeydi. Bu devrime Ford Motor Company de katılmış ve 1964 yılında belkide asırlar boyunca satmaya devam edecek efsane otomobili Ford Mustang‘i sahneye sürmüştü.

17 Nisan 1964 tarihinde ilk defa New York Otomobil Fuarı’nda görücüye çıkan araç, aslında Ford’un Falcon modeli üzerine inşa edilmişti. Fakat insanlar bu yeni Amerikanı o kadar çok sevmişlerdi ki araç tanıtıldıktan yalnızca iki yıl sonra yaklaşık 1.5 milyonluk satış rakamına ulaşmıştı. Hatta bu çaylak çocuk “James Bond GoldFinger” filminde James Bond’a eşlik bile etmişti.

Mustang ulaşılabilir fiyatı, spor görünümü, kükreyen motoru ve vahşi gülümsemesiyle her kulvarda kendine bir alıcı buldu. Hem dört koltuklu bir coupe oluşu hem de spor aile otomobili olarak pazarlanması bu satış patlamasındaki en büyük etkenlerden.

Ford, Mustang için o kadar çok motor değişimi yaptı ki liste gerçekten çok uzun. Fakat bu değişim ve güncellemeler aracın yarışçı kimliğini her zaman bir adım daha öne çıkardı. Motor hacmi her güncelleme ile büyüyen Mustang, 60’lara 4.9 litrelik kocaman bir V8 ile elveda dedi.

Tasarım olarak klasik bir Amerikan otomobiline benzese de uzun kaputu, dikine konumlandırılmış stop farları ve amblemindeki koşan Amerikan aygırı onu her zaman diğerlerinden farklı kıldı.

Chevy Camaro ve Dodge Challanger ile karşılaştırıldığında gerek fiyatlandırma stratejisi gerekse tasarımsal farklılığıyla Mustang diğerlerinden hep daha geniş kitlelere hitap etti.

1970’lerin ortasına kadar harika satış rakamlarına ulaşan Mustang için Ford, makyaj yapmayı bırakıp yeni bir kasa oluşturmaya karar verdi. Bu öyle bir hataydı ki tüm dünyanın gözdesi Mustang, yaklaşık 25-30 sene Avrupalı tasarım dilinin etkisinde kaldı, yozlaştı ve kimliğini kaybetti.

Mustang ikinci, üçüncü ve dördüncü jenerasyonunu kapsayan 30 sene boyunca oldukça kan kaybetti. İstediği satışlara ulaşamayan ve fan kitlesini kaybeden Mustang için artık Amerika’ya dönme zamanı gelmişti.

Bu geri dönüş Fatih’in İstanbul’un kapılarını açması gibi bir çağı kapatıp bir başka çağı açacaktı. Beşinci nesil Mustang gerçekten Amerikan’dı. 64 doğumlu dedesi gibi görünüyor ve aynı onun gibi kükrüyordu.

Beşinci nesil gerçekten bir geri dönüştü. Mustang, Amerikan Muscle Car kategorisinde ipleri yine eline almayı başarmıştı. Ford, 64’te uyguladığı satış politikası ve gerçekten Amerikan hissettiren yeni Mustang için insanlara “dedesi kılıklı” dedirtmeyi başarmıştı.

Takvimler 2015’i gösterdiğinde Ford, Mustang’i tekrar Avrupa’ya geri döndürdü. Fakat bu sefer gelirken yanında karakterini de getirmişti. Avrupai tasarım dilini Amerikan karakteriyle harmanlayan bu yeni Mustang, yarattığı yeni bakış açısı ile bir çok otomobile ilham kaynağı olacaktı.

Altıncı nesil Mustang, tıpkı dedesi gibi V8 motora sahipti. 5.0 litrelik yeni V8 motor, 6R80 otomatik şanzıman kombinasyonu ile 441 beygir güç ve 542 Nm tork üretiyordu. Ayrıca 3.7 litrelik V6 ve 5.2 litrelik V8 motor seçeneklerine de sahip Mustang’in bir de küçük kardeşi bulunuyor.

2.3 litre dört silindirli Ecoboost motor her ne kadar 310 hp güç ve 434 Nm tork üretse de daha büyük hacimli kardeşlerinin yanında gerçekten çok küçük. Her ne kadar kardeşleri gibi kükrese de bence asla gerçek bir Mustang olamayacak.

5.0 litrelik “Coyote (Çakal)” lakaplı motora sahip olan Mustang modeli ise altıncı neslin gerçek evladı olarak kabul edilebilir. Gerçi ülkemizdeki üzücü vergileri düşündüğümüzde, midilli olan Mustang (2.3 lt Ecoboost) ülkemiz için daha iyi bir seçenek gibi duruyor.

Bu aygırın tasarımına geçecek olursak gerçekten çok farklı bir “Amerikan Muscle Car” olduğunu söyleyebiliriz. Avrupalı’laşan Mustang’te değişmeyen şeylerden biri ruhu diğeri ise Buğra Akpınar’ın The Makina’da “Ya sen kime koşuyorsun, bana bi de ya” yorumunda bulunduğu eşsiz amblemi (Haa bir de o dikine konumlandırılmış efsane stop farları.).

https://www.youtube.com/watch?v=rJhrfNb7NPM

Teknoloji otomobillere tonlarca yenilik getirse de onlardan en önemli şeyi aldı: Ruhlarını. Teknoloji bu kadar ilerlerken otomobillerin daha güzel olması gerekmez miydi? 60’lar ve 70’lerin tasarımını milenyum teknolojisi ile buluştursak fena mı olurdu? Ford’un efsanesi Mustang’in amacı da bu. Milenyum teknolojisini özlemle andığımız ruhla buluşturmak.

Mustang her zaman milyonları peşinden sürükleyen, otomobil endüstrisine teknolojiye rağmen yön veren ve tarih kokan bir otomobil olacak. Mustang ne kadar değişirse değişsin o her zaman dedesinin kanını ve ruhunu taşıyacak. Babalarımız, bizler ve evlatlarımız bu eşsiz tarih kitabını her gördüğümüzde ona ve bu benzersiz eserin yazarına şapka çıkaracağız.

Önceki bölüm için tıklayınız:

Dede, torun #1: Lamborghini