Herkese selamlar Otopark ailesi. Ben de kendi aracımı tanıtmak istedim. Hikayesini, benim için önemini ve tecrübelerimi elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Zamanını ayırıp okuyan herkese şimdiden çok teşekkürler.
Yıl 2017, o sıralar Ankara’da yaşıyoruz. Acil bir şekilde o zamanki aracımız olan Opel Meriva’nın yanına ikinci araç ihtiyacımız oldu ve aramaya başladık. Bir sürü seçenek vardı ama bütçemiz kısıtlıydı ve ucuz bir şey bakmak zorundaydık. En çok düşünülenler Megane 1, Laguna 1, Twingo, Micra, Corsa B ve tabiki Ka olmuştu. Düşündük taşındık ve Ka almaya karar verdik. O sıradaki Ankara’nın en ucuz Ka’sını gözümüze kestirdik (11.000 TL). Tabi arabanın hem mekanik olarak hem kaporta olarak masrafları vardı. Benim de arabalara olan ilgim, sevgim ve o dönemler hazırlandığım makine mühendisliği bölümünü birleştirince biz bu kötü kondisyona rağmen arabayı almaya karar verdik. Babamla konuştuk. Biz uğraşırız, düzeltiriz; düzeltemediğimiz yerde sanayiye gideriz diye anlaştık. Hem ben de bir şeyler öğrenirim, pratik olur. Her şeyden öte eğlendiğim bir şey arabalarla uğraşmak, o yüzden keyfim yerinde. Ben üniversiteyi kazanınca da ben alacaktım, hem üstünde çalışmalık bir oyuncak hem de ayağımı yerden kesecek ve sürmesi zevkli bir makine olacaktı elimde. Arabayı alırken planımız böyleydi ve çok şükür böyle de oldu.
(Aldığımız gün noterden eve gelirken)
Arabayı 10 Nisan 2017 günü teslim aldık. Alırken plakasını değiştirmemiştik, 60 plaka olarak kalmıştı (35 KA almak istiyordum, fakat fırsat olmadı ve Şubat 2020’de rastgele 35 plaka yaptık.). Abs’siz, tek hava yastıklı olan modeliydi. Aytozu grisi boyasının üzerinde güneş yanıkları vardı. Sağında solunda sürtme izleri vardı. Tavanı karbon fiber görünümlü mat siyah kaplamayla kaplanmıştı. Camlarına koyuca bir film çekilmişti, içerisi zindan gibiydi. Önceki sahibi berberdi. Bize; “1 ay kullandım, arkadaşlarım ‘Hehehe, bu arabaya mı biniyorsun?’ diye dalga geçmeye başladılar, o yüzden satıyorum” demişti. İnansam mı bilememiştim çünkü aldığımız fiyat piyasanın altındaydı ve arabada bilmediğimiz bir şey çıkma ihtimali çok yüksekti. Alırken ekspertiz yaptırmadık. Sadece motor ustasına götürdük, motorunda bir sıkıntı yok dendi ve aldık. Hala neresi boyalı neresi değişmiş bilmiyorum, komple boyatacak olursam ekspertize götürmeyi düşünüyorum.
Mekanik olarak da birkaç eksiği vardı. Seyir halindeyken durmak veya vites değiştirmek için her debriyaja basışımızda stop ediyordu. Ara sıra trafikte zora soktuğu da oluyordu bu sorunun. Ufak bir araştırmada anladım ki Ka’lardaki kronik hız sensörü problemi bizimkinde de vardı. Kaputu açıp baktığımda hız sensörüne giren 3 kablodan biri kopmuştu. Yenisini almadan tamir etmeyi deneyelim dedik. O zamanlar orijinal mi orijinal bir BMW 315’i olan bir komşumuz vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 1984 model olmalı. O abimiz de ustaların arabaya bakmak istememesinden dolayı yavaş yavaş kendi arabasının ustası olduğunu söylemişti. Derdimizi anlattık ve Ka ile ilk uzun yolumuz (Ankara-İzmir) öncesi hız sensörünün kopmuş olan kablosunu lehimledik. Böyle böyle, küçük küçük adımlarla ben de arabayı tanıdım ve yavaş yavaş ustası haline geliyorum diyebilirim. Tabi daha çok yolum var
(Jant kapakları yokken gözüme daha güzel geliyor.)
MOTOR VE PERFORMANS
Küçük Ka’mızın 1.3 litre 4 silindirli Endura-e motoru fabrika verisi 60 Hp güce ve 99 Nm torka sahip. Okuduğuma göre aynı motoru Anadol da kullanmış. Bu motor bloğu döküm olması sebebiyle hararete biraz daha dayanıklı. Hararet demişken şunu da belirtmeliyim arabada hararet ve devir göstergesi yok. Devir göstergesi çok can alıcı değil ama hararet göstergesi önemli olduğu için bir tane kablosuz obd2 cihazı edindim ve bilgileri oradan görebiliyorum.
Bu ufaklık tamı tamına 890 kilogram. Bu yüzden 60 beygir gücü az da olsa hissedilebiliyor. Hızlanma konusunda pek bir iddiası yok. Özellikle yokuş çıkarken şehir içi ve şehir dışı tıkanabiliyor. Beygir gücü olarak verdiği açığı ağırlığıyla kapatıyor. Fabrika verisi azami hızı 155km/sa. Forumlarda, gruplarda 170-180 km/sa yaptığı videolar mevcut ama ben 140’ın üstünü pek tavsiye etmem. Yakıt tüketimi ise az. Tüpe gerek yok. Ben tüpe karşı birisi olarak eğer motor elden geçecek olursa tüpü söktürmeyi düşünüyorum. Tüpte şehir dışı 7-7,5 litre, şehir içi 9 litre civarında; benzinde ise okuduklarımdan yola çıkarak karma 6,5-8 arasında değişiyor diyebilirim.
(Ufak çaplı Karadeniz turumuzdan birkaç fotoğraf.)
YOL TUTUŞ
Yukarıda arabanın yavaş olduğunu söyledim evet ama bu kesinlikle zevkli bir sürüşü baltalamıyor. Limitleri, gücüne göre yüksek. Sahip olduğu 60 beygirle birlikte size inanılmaz zevkli anlar yaşatıyor. Yol tutuşu genel olarak çok iyi. Kafası çok güzel tutunuyor. Çok abartmadan üstüne gittikçe ya da ani hareketlerde hafif hafif arkasını bırakıyor. Yere yakın ve uzunluk olarak küçük olması, arabanın go kart hissine yakın bir his vermesini sağlıyor. 60 beygiriyle hızlanabildiğiniz kadar virajdan viraja atabiliyorsunuz. Çoğu zaman ıslak zeminde hızlı girip kaymasını beklediğim virajlarda kaymadı. Yan yana, Ka’mın limitlerine yakın hızlarda, viraja girdiğim C, D segmenti arabalar karşısında boyun eğmedi, onlar yavaşladı biz girdiğimiz hızda çıktık. Babamdan da tozlu Ankara yollarında hızlı girdiği virajlarda arkasının geldiğini, refüje doğru giderken topladığını dinledim. Limitlerine alıştıktan sonra güven veriyor, sürdükçe süresiniz geliyor. Yol tutuşunun iyi olmasının yanında gücü de az olduğu için limitlerine ulaşmak zor. Bu başlığı bitirmeden frenlerden de bahsedeyim. Önlerde ufak (239 mm) diskler, arkada da kampanalar var. ABS olmadığı için arabayı ilk aldığımızdan alışana kadar daha temkinli sürdüm. Ama kolay alıştım ve kısa bir sürede kızaklamaya başlamadan yapılabilecek en sert freni yapabilir hale geldim. Kilosunu (890 kg) da göz önüne alırsak freni yeterli diyebilirim. Çok zorlamadım ama birkaç sert frenden sonra ısınıp biraz laçkalaşması muhtemel. Dozajına kolay alışılıyor ve yeterli güveni veriyor.
KONFOR
Açıkçası benim çok bir konfor beklentim yok. Ama değinilmesi gereken bir konu o yüzden biraz anlatacağım. Araba benim beklediğimden biraz daha sert. Dışardan bakınca özellikle arkası biraz basık gibi görünüyor. Süspansiyonların çalışma aralığı kısaymış gibi çukurlarda içerde biraz hareket ediyorsunuz. Siz şoför olarak olacakları tahmin ediyorsunuz ve hazırlıklı oluyorsunuz fakat yanınızdaki yolcu yola bakmıyorsa biraz sarsılabiliyor. Derin çukur ya da yüksek tümsek dışında engebeleri absorbe edebiliyor. Yani şehir içinde üzmüyor diyebilirim.
Gelelim uzun yola. Buraya konforu etkileyen bir not bırakmam gerekiyor. Benim arabamda yine kronik denilebilecek bir problem olan kalorifer musluğu bozulmuş. Önceki sahiplerinden biri de iptal edip boruları düz bağlamış. O yüzden kaloriferde sıcak soğuk ayarı yok. Motor nasılsa her zaman o hava geliyor içeri. Ben de hararet olursa anlayabilmek ve biraz da olsa arabayı rahatlatabilmek için kaloriferi 1 ya da 2 konumunda açıyorum. O yüzden genelde camlar 2-3 parmak açık oluyor. Bu da uzun yolda ses olarak konforumu düşürüyor. Mart ayında; bir hafta içinde önce 1100 km (Trabzon-İstanbul), sonra yaklaşık 500 km (İstanbul-İzmir, körfezi dolaşmalı, parasız yoldan gelmeli. Hem vakit sıkıntım yoktu hem de sürmeyi sevdiğimden yolun tamamına vereceğim para kadar bir de vapur bileti almak istemedim.) yol yaptım. Koltuklar yanal destekleri çok iyi olmasa da rahat sayılabilir fakat Trabzon’dan İstanbul’a giderken son 50-100 km gibi koltuk iyice sert hissettirmeye başladı. Direksiyon yüksek hızlarda (110-130) biraz yumuşak kalıyor. Ama ben genelde uzun yolculuklarda kendim kadar (64 kg) hatta bazen daha fazla yük aldığımdan dolayı güvensiz hissettirmiyor. Yanımdan hızlı araba geçtiğinde de kolay kolay etkilemiyor beni. Tek sıkıntı yokuşlarda çok kolay tıkanıyor. 110 ile girip 60 ile çıktığım yokuşlar oluyor (Tabi ben çok zorlamıyorum, yavaşlamaya razı geliyorum. Yoksa hemen bir vites küçültüp gaza otursanız benim kaybettiğim hızın yarısı kaybedersiniz.). Bu yokuşlar 1100 kilometrelik yolculukta yolumu 1 saat kadar uzattı. Bunu da konfora eksi olarak yazabiliriz.
(Trabzon-İstanbul yolunun son kilometreleri.)
(İçindeki normal suyu boşaltıp, antifriz doldurduğum gün. Yerler o yüzden ıslak.)
Eveet gelelim sonuç kısmına. Güç eksikliği, yol tutuşu zevkinden dolayı sorun değil. Zaten imkanlarım kısıtlı ve ilk arabam olduğu için çok seviyorum. Olabildiğince objektif anlatmaya çalıştım ama eksileri bile kendine aşık ediyor. Sanki kusursuzmuş gibi görüyorum. Fotoğraflarda belli oluyor, kaporta masrafları var. Sağında solunda azar azar çürükler var. Komple boya yaptıracağım gibi duruyor. Ufak tefek masraflarından harçlıklarımın yettiklerini ve becerebildiklerimi yapıyorum. Şu Korona döneminde de İç tarafta boyanması gereken yerleri hallediyorum. Hoparlör kapakları yok ve döşemeyle birlikte satılıyormuş. Yeni döşeme ihtiyacı olmadığı için oralara sineklik tarzı şeylerden güzel görünecek kapak yapmaya çalışacağım. Üst kapak contası değiştireceğim. Uzun yolda çok az bir yağ eksiltme sorunu var. Gözle görünür kısmı tam subap kapağıyla bloğun arasından geliyor gibi. Büyük ihtimalle üst kapak contası sorunu çözecek. Çözmezse bir ustaya gideceğiz gibi duruyor. Ömrünün sonuna yaklaşan rölanti valfini de değiştirmeyi düşünüyorum. Youtube’den Ford Ka ile ilgili video çeken bir kanal var. Çoğu sorumun cevabını oradan bulup hallettim. Onun dışında 1.6 StreetKa motoru da hayallerim arasında. Hatta belki ufak bir turbolu bile olabilir Öğrenciliğimin bittikten sonra işe girene kadar erteleyeceğim, o yüzden yakın zamanda hayata geçecekmiş gibi durmuyor. Şehir içinde sıkıntı olmuyor ama eğer o swapı yapabilirsem şehirler arası yolda hem araba hem ben çok rahatlayacağız.
Bizim hikayemiz de böyle. Sorularınız olursa memnuniyetle cevaplarım. Bu forumda aranızda olmaktan çok mutluyum. Hepinize iyi forumlar dilerim
Yıl 2017, o sıralar Ankara’da yaşıyoruz. Acil bir şekilde o zamanki aracımız olan Opel Meriva’nın yanına ikinci araç ihtiyacımız oldu ve aramaya başladık. Bir sürü seçenek vardı ama bütçemiz kısıtlıydı ve ucuz bir şey bakmak zorundaydık. En çok düşünülenler Megane 1, Laguna 1, Twingo, Micra, Corsa B ve tabiki Ka olmuştu. Düşündük taşındık ve Ka almaya karar verdik. O sıradaki Ankara’nın en ucuz Ka’sını gözümüze kestirdik (11.000 TL). Tabi arabanın hem mekanik olarak hem kaporta olarak masrafları vardı. Benim de arabalara olan ilgim, sevgim ve o dönemler hazırlandığım makine mühendisliği bölümünü birleştirince biz bu kötü kondisyona rağmen arabayı almaya karar verdik. Babamla konuştuk. Biz uğraşırız, düzeltiriz; düzeltemediğimiz yerde sanayiye gideriz diye anlaştık. Hem ben de bir şeyler öğrenirim, pratik olur. Her şeyden öte eğlendiğim bir şey arabalarla uğraşmak, o yüzden keyfim yerinde. Ben üniversiteyi kazanınca da ben alacaktım, hem üstünde çalışmalık bir oyuncak hem de ayağımı yerden kesecek ve sürmesi zevkli bir makine olacaktı elimde. Arabayı alırken planımız böyleydi ve çok şükür böyle de oldu.
(Aldığımız gün noterden eve gelirken)
Arabayı 10 Nisan 2017 günü teslim aldık. Alırken plakasını değiştirmemiştik, 60 plaka olarak kalmıştı (35 KA almak istiyordum, fakat fırsat olmadı ve Şubat 2020’de rastgele 35 plaka yaptık.). Abs’siz, tek hava yastıklı olan modeliydi. Aytozu grisi boyasının üzerinde güneş yanıkları vardı. Sağında solunda sürtme izleri vardı. Tavanı karbon fiber görünümlü mat siyah kaplamayla kaplanmıştı. Camlarına koyuca bir film çekilmişti, içerisi zindan gibiydi. Önceki sahibi berberdi. Bize; “1 ay kullandım, arkadaşlarım ‘Hehehe, bu arabaya mı biniyorsun?’ diye dalga geçmeye başladılar, o yüzden satıyorum” demişti. İnansam mı bilememiştim çünkü aldığımız fiyat piyasanın altındaydı ve arabada bilmediğimiz bir şey çıkma ihtimali çok yüksekti. Alırken ekspertiz yaptırmadık. Sadece motor ustasına götürdük, motorunda bir sıkıntı yok dendi ve aldık. Hala neresi boyalı neresi değişmiş bilmiyorum, komple boyatacak olursam ekspertize götürmeyi düşünüyorum.
Mekanik olarak da birkaç eksiği vardı. Seyir halindeyken durmak veya vites değiştirmek için her debriyaja basışımızda stop ediyordu. Ara sıra trafikte zora soktuğu da oluyordu bu sorunun. Ufak bir araştırmada anladım ki Ka’lardaki kronik hız sensörü problemi bizimkinde de vardı. Kaputu açıp baktığımda hız sensörüne giren 3 kablodan biri kopmuştu. Yenisini almadan tamir etmeyi deneyelim dedik. O zamanlar orijinal mi orijinal bir BMW 315’i olan bir komşumuz vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 1984 model olmalı. O abimiz de ustaların arabaya bakmak istememesinden dolayı yavaş yavaş kendi arabasının ustası olduğunu söylemişti. Derdimizi anlattık ve Ka ile ilk uzun yolumuz (Ankara-İzmir) öncesi hız sensörünün kopmuş olan kablosunu lehimledik. Böyle böyle, küçük küçük adımlarla ben de arabayı tanıdım ve yavaş yavaş ustası haline geliyorum diyebilirim. Tabi daha çok yolum var
(Jant kapakları yokken gözüme daha güzel geliyor.)
MOTOR VE PERFORMANS
Küçük Ka’mızın 1.3 litre 4 silindirli Endura-e motoru fabrika verisi 60 Hp güce ve 99 Nm torka sahip. Okuduğuma göre aynı motoru Anadol da kullanmış. Bu motor bloğu döküm olması sebebiyle hararete biraz daha dayanıklı. Hararet demişken şunu da belirtmeliyim arabada hararet ve devir göstergesi yok. Devir göstergesi çok can alıcı değil ama hararet göstergesi önemli olduğu için bir tane kablosuz obd2 cihazı edindim ve bilgileri oradan görebiliyorum.
Bu ufaklık tamı tamına 890 kilogram. Bu yüzden 60 beygir gücü az da olsa hissedilebiliyor. Hızlanma konusunda pek bir iddiası yok. Özellikle yokuş çıkarken şehir içi ve şehir dışı tıkanabiliyor. Beygir gücü olarak verdiği açığı ağırlığıyla kapatıyor. Fabrika verisi azami hızı 155km/sa. Forumlarda, gruplarda 170-180 km/sa yaptığı videolar mevcut ama ben 140’ın üstünü pek tavsiye etmem. Yakıt tüketimi ise az. Tüpe gerek yok. Ben tüpe karşı birisi olarak eğer motor elden geçecek olursa tüpü söktürmeyi düşünüyorum. Tüpte şehir dışı 7-7,5 litre, şehir içi 9 litre civarında; benzinde ise okuduklarımdan yola çıkarak karma 6,5-8 arasında değişiyor diyebilirim.
(Ufak çaplı Karadeniz turumuzdan birkaç fotoğraf.)
YOL TUTUŞ
Yukarıda arabanın yavaş olduğunu söyledim evet ama bu kesinlikle zevkli bir sürüşü baltalamıyor. Limitleri, gücüne göre yüksek. Sahip olduğu 60 beygirle birlikte size inanılmaz zevkli anlar yaşatıyor. Yol tutuşu genel olarak çok iyi. Kafası çok güzel tutunuyor. Çok abartmadan üstüne gittikçe ya da ani hareketlerde hafif hafif arkasını bırakıyor. Yere yakın ve uzunluk olarak küçük olması, arabanın go kart hissine yakın bir his vermesini sağlıyor. 60 beygiriyle hızlanabildiğiniz kadar virajdan viraja atabiliyorsunuz. Çoğu zaman ıslak zeminde hızlı girip kaymasını beklediğim virajlarda kaymadı. Yan yana, Ka’mın limitlerine yakın hızlarda, viraja girdiğim C, D segmenti arabalar karşısında boyun eğmedi, onlar yavaşladı biz girdiğimiz hızda çıktık. Babamdan da tozlu Ankara yollarında hızlı girdiği virajlarda arkasının geldiğini, refüje doğru giderken topladığını dinledim. Limitlerine alıştıktan sonra güven veriyor, sürdükçe süresiniz geliyor. Yol tutuşunun iyi olmasının yanında gücü de az olduğu için limitlerine ulaşmak zor. Bu başlığı bitirmeden frenlerden de bahsedeyim. Önlerde ufak (239 mm) diskler, arkada da kampanalar var. ABS olmadığı için arabayı ilk aldığımızdan alışana kadar daha temkinli sürdüm. Ama kolay alıştım ve kısa bir sürede kızaklamaya başlamadan yapılabilecek en sert freni yapabilir hale geldim. Kilosunu (890 kg) da göz önüne alırsak freni yeterli diyebilirim. Çok zorlamadım ama birkaç sert frenden sonra ısınıp biraz laçkalaşması muhtemel. Dozajına kolay alışılıyor ve yeterli güveni veriyor.
KONFOR
Açıkçası benim çok bir konfor beklentim yok. Ama değinilmesi gereken bir konu o yüzden biraz anlatacağım. Araba benim beklediğimden biraz daha sert. Dışardan bakınca özellikle arkası biraz basık gibi görünüyor. Süspansiyonların çalışma aralığı kısaymış gibi çukurlarda içerde biraz hareket ediyorsunuz. Siz şoför olarak olacakları tahmin ediyorsunuz ve hazırlıklı oluyorsunuz fakat yanınızdaki yolcu yola bakmıyorsa biraz sarsılabiliyor. Derin çukur ya da yüksek tümsek dışında engebeleri absorbe edebiliyor. Yani şehir içinde üzmüyor diyebilirim.
Gelelim uzun yola. Buraya konforu etkileyen bir not bırakmam gerekiyor. Benim arabamda yine kronik denilebilecek bir problem olan kalorifer musluğu bozulmuş. Önceki sahiplerinden biri de iptal edip boruları düz bağlamış. O yüzden kaloriferde sıcak soğuk ayarı yok. Motor nasılsa her zaman o hava geliyor içeri. Ben de hararet olursa anlayabilmek ve biraz da olsa arabayı rahatlatabilmek için kaloriferi 1 ya da 2 konumunda açıyorum. O yüzden genelde camlar 2-3 parmak açık oluyor. Bu da uzun yolda ses olarak konforumu düşürüyor. Mart ayında; bir hafta içinde önce 1100 km (Trabzon-İstanbul), sonra yaklaşık 500 km (İstanbul-İzmir, körfezi dolaşmalı, parasız yoldan gelmeli. Hem vakit sıkıntım yoktu hem de sürmeyi sevdiğimden yolun tamamına vereceğim para kadar bir de vapur bileti almak istemedim.) yol yaptım. Koltuklar yanal destekleri çok iyi olmasa da rahat sayılabilir fakat Trabzon’dan İstanbul’a giderken son 50-100 km gibi koltuk iyice sert hissettirmeye başladı. Direksiyon yüksek hızlarda (110-130) biraz yumuşak kalıyor. Ama ben genelde uzun yolculuklarda kendim kadar (64 kg) hatta bazen daha fazla yük aldığımdan dolayı güvensiz hissettirmiyor. Yanımdan hızlı araba geçtiğinde de kolay kolay etkilemiyor beni. Tek sıkıntı yokuşlarda çok kolay tıkanıyor. 110 ile girip 60 ile çıktığım yokuşlar oluyor (Tabi ben çok zorlamıyorum, yavaşlamaya razı geliyorum. Yoksa hemen bir vites küçültüp gaza otursanız benim kaybettiğim hızın yarısı kaybedersiniz.). Bu yokuşlar 1100 kilometrelik yolculukta yolumu 1 saat kadar uzattı. Bunu da konfora eksi olarak yazabiliriz.
(Trabzon-İstanbul yolunun son kilometreleri.)
(İçindeki normal suyu boşaltıp, antifriz doldurduğum gün. Yerler o yüzden ıslak.)
Eveet gelelim sonuç kısmına. Güç eksikliği, yol tutuşu zevkinden dolayı sorun değil. Zaten imkanlarım kısıtlı ve ilk arabam olduğu için çok seviyorum. Olabildiğince objektif anlatmaya çalıştım ama eksileri bile kendine aşık ediyor. Sanki kusursuzmuş gibi görüyorum. Fotoğraflarda belli oluyor, kaporta masrafları var. Sağında solunda azar azar çürükler var. Komple boya yaptıracağım gibi duruyor. Ufak tefek masraflarından harçlıklarımın yettiklerini ve becerebildiklerimi yapıyorum. Şu Korona döneminde de İç tarafta boyanması gereken yerleri hallediyorum. Hoparlör kapakları yok ve döşemeyle birlikte satılıyormuş. Yeni döşeme ihtiyacı olmadığı için oralara sineklik tarzı şeylerden güzel görünecek kapak yapmaya çalışacağım. Üst kapak contası değiştireceğim. Uzun yolda çok az bir yağ eksiltme sorunu var. Gözle görünür kısmı tam subap kapağıyla bloğun arasından geliyor gibi. Büyük ihtimalle üst kapak contası sorunu çözecek. Çözmezse bir ustaya gideceğiz gibi duruyor. Ömrünün sonuna yaklaşan rölanti valfini de değiştirmeyi düşünüyorum. Youtube’den Ford Ka ile ilgili video çeken bir kanal var. Çoğu sorumun cevabını oradan bulup hallettim. Onun dışında 1.6 StreetKa motoru da hayallerim arasında. Hatta belki ufak bir turbolu bile olabilir Öğrenciliğimin bittikten sonra işe girene kadar erteleyeceğim, o yüzden yakın zamanda hayata geçecekmiş gibi durmuyor. Şehir içinde sıkıntı olmuyor ama eğer o swapı yapabilirsem şehirler arası yolda hem araba hem ben çok rahatlayacağız.
Bizim hikayemiz de böyle. Sorularınız olursa memnuniyetle cevaplarım. Bu forumda aranızda olmaktan çok mutluyum. Hepinize iyi forumlar dilerim