Neden Citroën kullanıyorum?
Gelen soruların en masum hali “abi Alman arabası satıp Fransız alınır mı?” olurken, yelpaze “mal mısın oğlum?”a kadar genişliyor. İlk başlarda cevap vermeye çalışsam da, sürekli aynı argümanların gelmesinden ve “güvenilirlik”, “sağlamlık”, “ikinci el değeri” üzerine konuşmaktan bıktığım için, “abi aldık işte” deyip geçiyorum. Ancak madem sizden de benzer sorular gelmeye başladı, ve bir defada hepsini yanıtlayabileceğim bir mecra var, izin verin açıklayayım.
Alman Arabası Sağlam Olur
Her ne kadar otomobil sürmeyi 2000 model Volkswagen Polo’da öğrenmiş olsam da 2006 Golf 1.6 FSI otomatik, ehliyetimi aldıktan sonra kullandığım ilk arabam olmuştu. Herhalde hayatım boyunca hiçbir metayı istemeden bu kadar uzun süre kullanmayacağım. Golf ile aramızda karşılıklı nefret ilişkisi vardı; o bana ne kadar kötü davrandıysa ben de ona o kadar kötü davranmıştım ancak her şeyi o başlattı. Daha 5.000 km olmadan otomatik şanzıman beyni değişti, 2 yıllık garantisi bitmeden 1 hafta önce ise 14.000 km civarında subap sıkışması sonucu, subaplarda ve egzantrik milinde ciddi hasar oluşmuş ve motor kapağı olduğu gibi değişmişti. Bu kadar az ve özenerek kullanılmış bir otomobilde böyle sorunlar yaşamak sizi ciddi anlamda soğutuyor tabii ki.
Diğer taraftan servisin bu işlemler esnasındaki sorumluluk almayan tavrı ise VW’nin bendeki marka imajına hiç yardımcı olmuyordu. Gerek 2000 model Polo’da gerek 2002 model Touareg’de ailecek sahip olduğumuz “VW iyi araba” görüşü Golf-servis-garanti üçgeninde yaşadıklarımızla kayboldu. Bu yaşadığım iki büyük arıza dışında sayısını hatırlayamadığım, basit ama büyük sorunlarla her gün biraz daha soğuyordum. Bir noktada zaten servise gidip sorunları halletmeyi bırakmıştım ve 6 yıllık fırtınalı bir ilişkinin sonunda arabamı 25.000 TL’ye sattığımda toplamda 6-7 bin TL tutacak bir arıza silsilesini de arabayla beraber yeni sahibine yolladım.
Peki bu VW kötü araba mı demek? Kesinlikle HAYIR. VW’nin üretim kalitesi ve standartları zaten hepinizin malumu. Bir müşteri olarak takdir etmeyi bir kenara bırakın, bir mühendis olarak bile MQB platformunun özellikleri, yenilikleri ve modülerliği, yıllardır başarılı bir şekilde yürüttüğü downsizing felsefesi bu markaya duyduğum hayranlığın ve saygının yalnızca birkaç nedeni.
Benim yaşadıklarım ise her otomobil markasında, %2-3 oranında, herkesin başına gelen şeyler; tamamen şans meselesi. Nice arkadaşım “Premium” markalardan aldıkları araçlarda yaşadıkları basit sayılacak problemlerle, üstelik markanın sorumluluğu alıp parçayı değiştirmeyi kabul etmesine rağmen, sinirlenip “bu markada bitmiş yav!” zihniyetine giriyorlar. Yanlış bir tavır çünkü bu her markada var. Amerikalılar böyle arabalar için “Lemon” terimini kullanır. Bizim kendi tüketici kanunumuzdaki “aynı arızanın bir yıl içinde 3 defa tekrar etmesi halinde, ürünün muadili ile değişimi” maddesi “Lemon” tanımına girer. Bu durumun kanun olarak bulunması, her markada bu durumun yaşandığının ispatıdır ve tüketiciyi bu durumdan korumayı hedefler. Telefondan televizyona, bilgisayardan otomobillere kadar her marka için bu oranlar ve kanunlar geçerlidir. Bizim Golf garanti içerisinde bu tanıma girecek bir harekette bulunmadı, yani kanunen bir problem yoktu. Ancak beni en çok üzen ve gözümde VW imajını zedeleyen servisin rahat tavırlarıydı. Detaya girmek istemiyorum ancak arabayı sattığım andaki düşüncem daha iyi şeyler duyana kadar VW’nin benim için ihtimal dışı olmasıydı. Tabii ki büyük konuşmamak gerekiyormuş.
Son Bir Şans Daha
Yaklaşık 2 ay sonra kendimi Doğuş Oto Maslak’tan içeri girerken buldum. Kırmızı renk Polo GTI için kapora veriyordum, annem bile heyecandan “Golf bize şanssız geldi, bizim arabamız Polo, Polo’dan hiç şaşmayacaktık” gibi garip söylemlerde bulunuyordu.
Evet, Polo gerçekten çok güzel bir arabaydı. Golf’ün aksine bütün donanımı istediğim gibi sipariş etmiştim (Golf galerideki hazır arabaların arasından seçilmişti). 2 ay içerisinde elimde olacaktı. Heyecanla 2 ayın geçmesini bekledim. 3. ayın sonunda müşteri temsilcisi benim arabamın hala üretime girmediğini söylüyordu, ancak benden sonra sipariş eden insanların arabalarını aldığını biliyordum. Bir umut beklemeye devam ettim, 4 ay geçti, 5 ay geçti, 6. ayda anladım ki daha önceden servis kısmından tanıdığım rahatlık ve sorumluluk almayan tavır satışa da bulaşmış. Hiç sesimi çıkarmadan kaporamı aldım ve çıktım.
Şimdi kendinizi benim yerime koyun: “Güvenilirlik”, “sağlamlık”, “2. el değeri” argümanlarına nasıl cevap vereyim? Yaşadığım şeyler o kadar aşırıydı ki, insanlar “yok artık!” diyip gülüp geçiyorlardı. Neyse, kaldığımız yerden devam edelim.
Bonjour Mösyö!
Citroen’den içeri adımımı attığımda biraz gıcık almıştım çünkü pek ilgilenmemişlerdi. Sınavdan çıkıp geldiğimden üst, baş, ağız, burun biraz dağılmış bir haldeydi ve pazar araştırması yapıyordum, galiba 5 farklı şubeye 12-13 defa giderek sürekli fiyat kırdım. Araya şans eseri tanıdık birinin girmesiyle de oldukça avantajlı bir fiyatla istediğim donanımda bir DS4 için el sıkıştık. Ben arabayı görmeden işlemler başlamıştı bile.
Ancak geldiğinde yüzümü ekşittim, çünkü arabanın daha önce alışveriş merkezine tanıtım için koyulduğunu düşünmüştüm (ki hala öyle düşünüyorum): Koltuk derileri kırışmış, kapı kolları oje çizikleriyle boyanmış ve garip bir şekilde krom çıtalardan biri yamuk duruyordu. Arabayı almak istemediğimi söylediğimde hiç itiraz etmeden bir sonraki aynı donanımlı aracı bana ayıracaklarını, ancak işlemler başladığı için ve iptal edip yeni araç için aynı işlemleri yapmak uzun süreceği için bir süre beklemek zorunda olduğumu söyeldiler.
Şok olmuştum; ben çekingen bir şekilde korka korka rica ederken, hiçbir direniş ve itirazla karşılaşmadan isteğim yerine getirilmişti. Daha ilk sorunda Citroen benden artıyı aldı. Sanırım 2 defa garantiden parça değişti; biri biraz düzgün çalışmayan far yıkayıcı diğeriyse boyası dökülen ön ızgaraydı, anında değiştirildiler. Açıkçası değişmeseler de olurdu çünkü benim gibi hastanın dışında kimsenin fark etmeyeceği şeylerdi. Motorun derinlerinde gerçekleşen bir arıza için “burda kullanıcı hatası olabilir” diyip insanı strese sokan VW’den sonra adeta cennetteydim.
Aracı alalı 2 sene ve 34.000 km oldu. Ne bir arıza çıkardı, ne de bir şikayetim var. Bunu söylediğimde ise yine kimse inanmıyor, “bozulmuştur o söylemiyosundur, bizim bilmemkimde var o araba cam açma düğmeleri hep bozuk” gibi ithamlarda bulunuyorlar. Açıkçası insanları ikna edemiyorum, çünkü “insanların önyargılarını kırmak, atomun çekirdiğini kırmaktan daha zor. -Albert Einstein” (aboooo kaçın la kaçın KLİŞE!)
Ne Anlatmaya Çalışıyorsun O Zaman?
Gelin itiraf edelim (Ertuğrul Özkök Styla): Günümüzde üreticiler arası standartlar ve üretim tekniğinde çok bir fark kalmadı. Çoğu üretici beraber AR-GE yapıyor, beraber ürün geliştiriyorlar zaten. Herkes üç aşağı beş yukarı aynı kalite kontrol sistemlerini ve programlarını kullanıyor (6 Sigma, TQM, JIT falan filan). Bu durumda 80’lerdeki gibi üreticiler arası üretim standart ve kalitesinde ciddi farklar beklemek çok büyük fiyat farkları olmadığı sürece saçma.
İkinci el değeri Türkiye için ayrı bir konu; eğer bu sizin için öncelikli ise zaten tercih edeceğiniz markalar belli. Çevreniz ne diyorsa onu dinleyin, çünkü amacınız kullandıktan sonra arabanızı onlara satmak. Ancak bu satırları okuyorsanız, zaten siz de bizim gibi araba manyağısınız demektir. Bir modele gönlünüzü kaptırdıysanız, gerek yerli gerek yabancı test ve yorumları okuduğunuzda da kafanıza yattıysa, çevrenizin dediklerini bir kenara bırakın ve içinizden gelen sesi dinleyin. Çünkü yaşadığınız tecrübe çok çok farklı oluyor (bende öyle oldu). 2 senedir DS4’ümle mutlu mesut yaşıyoruz, gerek malzeme kalitesi gerek verdiği his olarak kullandığım hiçbir Premium araçtan farkı yok. “Kaliteli”, “güvenilir” ve “sağlam” bir araba, evet “2. el” biraz zayıf ama satmak isteyen kim? Motor gücü olarak tabii ki zayıf, ancak bu sınıfta hiçbir araçtan farklı değil, o konuda da devlet baba utansın. Yoksa ben de isterdim Astra OPC kullanmak.
Sonuç olarak ben size yüreğinizin sesini dinleyin diyorum. 40 sene öncesinin endişeleri, klişeleri ve önyargıları artık yok. Otomobil dünyası daha homojen bir yapıya sahip, her ne kadar bu durum bir sıkıcılık oluşturuyor olsa da.
tecrübeni görüşlerini bizle paylaştığın için teşekkürler muhip reis
Merhabalar. Satışın yaptığı ağır sorumsuzluk. 2 ay süre verip 4 ay sonra sipariş edilen aracın hala üretime girmemiş olması resmen rezillik. Hala bu tavırda devam ediyorlar mı yoksa toparladılar mı bi bilgin varsa paylaşır mısın ?
Wolsvagen’in yazıda da geçtiği gibi üretimine vs saygım var. Ama Türkiye’de wolsvagen ? yok ben almim. Türkiye’de çok tutulduğu hatta ucuz Premium olarak kabul edildiği için, abuk subuk para düşkünü çakal tipler bunların temsilciliklerini almış durumda.
Bir yakınımın başına gelen sıradaşı olayı anlatayım siz anlayın olayın ne derece b… çıktığını. Müsteri diyelim yakınıma.
Müşterimiz, Wolsvagen yetkili satıcısından Jetta almak için gidiyor, donanımlarını,rengini vs seçiyor. Şu kadar süreye gelicek deniyor ve müşteri ordan ayrılıyor. Çok mutlu, heyecanlı. Sıfır bir araç alıyor ilk defa, tasarımını çok beğendiği bir araca sahip olacak, hissettiği duygular tarifsiz. Geçen bekleme süreci sonrası bir türlü ses çıkmıyor. Tabi WV aranıyor, teslimatta gecikme oldu gelicek fln deniliyor. Neyse araba gecikmeli olarak teslim ediliyor. Şimdilik güzel, olur böyle gecikmeler hepimiz insanız deniliyor yola çıkılıyor. 1-2 sene kullandıktan sonra aracı değiştirmek istiyor. Satacak yani ! Hani 2.eli iyi diye almıştı ya onu kullanacak şimdi !!! WOLSVAGEN ikinci el, hemen gider abiiiiii… Ey gidi beyin ! Neyse hemen talip çıkıyor, bir ekspertize giriyor araba, Sol taraf komple BOYALI !!! NE ?? NASIL ?? Ulan biz bu arabayı bir yere vurmadık. Nasıl komple boyalı sol taraf ? Araştırılıyor ediliyor, aracın getirilirken kamyondan düştüğü, aslında teslimat gecikmesi denen süresinin, arabanın tamir süresi olduğu ortaya çıkıyor… Tabi ki wolsvagen hiç bir şekilde bu maduriyeti kabul etmiyor. Öyle güzel bir dünyada yaşamıyoruz ne yazık ki. Ve 7.000 tl zararla araç satılıyor. 7.000 TL !!! Bu anlattığım hikayenin çok kısa özeti tabi ki avukatlar vs dahil oluyor işe ama sonuç alınamıyor.
Şimdi arkadaş iyi sallamışsın, böyle iş de olur mu ya fln demeyin hatta avatarıma bakıp Opel’ci bu WV’e sallıyor da demeyin, Opel’e de çok sallayan bir adamım, onun da servisi beş para etmez. Ama bu birinci ağızdan dinlediğim gerçek bir olay. İnanıp inanmamak size kalmış.
Wolsvagen güzel araba olabilir ama bu insanlar bu işte olduğu sürece bir wolsvagen satın almıyacağım 2+2’nin 4 ettiği kadar kesin ! Bana adam gibi muamele yapan,ciddiye alan, sorunlarımı çözen yerden alırım arkadaş, satarım diye alıyorsam da zaten sıfır araba almam, o nasılsa anlayamadım ama apayrı bir kafa !!!
Arkadas turkiyede premium marka araclar disinda butun servis ve bayiler o sekilde. Onun icin fazla kafaya takmaya gerek yok.
tecrübelerin için tesekkürler muhip reis ama sunu diyim buda bizim tecrübemiz daha doğrusu bi abimizin tecrübesi yanındaydık tabi vw transporter 180 ps alıcaktı ilgisizlikten 6 bayi gezdi ve aldı istediği araba türkiyeye sayılı geliyor sipariş üzerine tabi showrumda vardı hatta sunu diyebilirim 81 ilde 79unda yoktur o motor seceneyi onu almadı sırf gıcıklık olsun diye 6 ay bekledi sipariş üzerine aldı doğusa soğuk terler döktürdü o derece 😀
muhip abi senin fsi motorla aranda ne geçti bi sakıncası yoksa paylaşabilirmisin bizle ?
Doğru söylüyorsun valla
Keyif ve zevk konusu öne çıktığı için bende ikinci eli hiç düşünmeden Passat Variant 1.4 TSI Comfortline aldım. İkinci el mi? Başkası gelip beğenecek diye araba alamam, ben beğeneyim yeter 😉
Baştan sonra doğru bir yazı olmuş.Fransızların birbirine yaklaşan üretim teknikleri nedeniyle son dönemde gayet iyi araçlar ürettiklerini düşünüyorum.Hatta daha ileriye gidiyorum ve sorunsuzluk konusunda Almanların önünde olduklarını iddia ediyorum.
Benzer tecrübeleri ben de yaşadım, benim Alman sevdam ise Ford ile başladı, 2 farklı Focus I, 2 farklı Focus II ve en sonunda da Fiesta ve eşimin Polo’sunu kullandım.Hakkını yemek istemem, genel olarak memnun olduğum araçlardı ama hepsinde de arızalar yaşadım, son aldığım 2006 Fiesta’yı sadece 25.000 km kullanmama rağmen 2 kez yolda kalmak üzere, 3 kez ciddi sorun yaşadım. O “tank gibi sağlam Alman” arabasının aksı kırıldı, hem de hiç sebepsiz! Polo ise sadece 35.000 km bizimle kalacak ama o da 2-3 farklı arıza çıkaracaktı. 2008’de yaptığım piyasa araştırması sonucunda Fiesta,Polo gibi araçları abs’siz ve 1 hy’ı ile sattıkları fiyata bana göre o dönemin en güzel B segmenti Peugeot 207’yi abs ve 2 hy’ı ile alabildiğimi gördüm ve aldım. 75.000km kullandıktan sonra hiç sorun yaşamadan sattım ve 2011’de yaptığım piyasa araştırması sonucunda fiyatını en çok hakeden araç olduğuna kanaat getirdiğim Renault Megane ST aldım. Aracın tasarımı, donanımı ve buna karşın istediği makul fiyat benim gibi anti-Renault’cuya bile bu aracı aldırmıştı. Şu anda 80.000km’de ve hiç bir sorun yok, çok da memnunum.Kim ne derse desin, işçilik, malzeme kalitesi ve yalıtım gibi konularda genel ön yargının aksine Alman rakipleri Focus ve Astra’dan (2011 model) daha iyi bir araç, sadece Golf’ten az da olsa geride. (Maalesef son dönemde fiyat avantajı kalmamış durumda.) 2013’te ise eşime Clio IV aldık, onda da serviste giderilen kronik rüzgar sesi sorunu dışında hiç bir sıkıntı yok.
Gelelim diğer gözlemlerime, şirkette arkadaş çevremde 2 Insignia, 1 BMW 3 ve 1 Fiesta var. Bunlardan Fiesta dışındakiler yaklaşık benim Megane ile aynı km’deler ve bu araçların hepsi servis bakımlı ve düzgün kullanılıyor. İçlerinde hiç arıza yapmayan tek araç benimki, BMW 4-5 kez, Insignia’ların ikisi de 2-3 kez arıza yaptı ve bu arızalar öyle ufak elektronik arızaları falan değil, motor-şanzıman arızaları idi.
Özetle, ön yargılar hikaye, beğendiğin aracı uygun fiyata almak şahane diyorum…
2011’de Peugeot 207 ve Polo’yu aynı anda satışa koydum, Polo’ya bakmaya gelen bir aile ile anlaşamadık, 207 Polo’nun yanına park etmişti ve şaka yollu “bunu satabilirim size” dedim… Adam şöyle bir baktı, kapıyı açıp kapattı, “kapı sesine bak, teneke” dedi. Oysa teneke dediği 207 o dönemde ENCAP’ten 35 puan ile B segmenti lideri iken, tank zannettiği Polo’nun 26 puanı vardı. Üstelik 207 daha iyi yol tutuyor, daha iyi duruyordu. Ama o tank gibi sağlam Polo istiyordu, zaten arayanların %99’u Polo için aradı ve kısa sürede sattık. 207 ise 2013’e kadar bizimle kaldı.
6 ay bekle kaporayı geri al !!! o nasıl iştir yahu? pıçaklarım o satıcıyı
2010 Citroen C4 1.6 HDi 110 Hp Manuel 100.000 km de aldım ve 1 yıldır 10 bin km yol yaptım.
Citroen konforlu ama tutulmuyor, çok arıza yapıyor, parçası bulunmuyor, uzak dur gibi yorumlara gülüp geçiyorum.
Şunu iyi bilin;Peugeot Citroen grubu yeni teknolojileri kısa sürede modellerine ucuza entegre ediyorlar. Aracı kullananlar servis dışında sanayide eski ustalara götürdüğünde anlamadıkları için aman haaa uzak dur demekten başka çaresi yok.
Ben yağ değişimi ve cam suyu koyma dışında ön kaputu kaldırdığımı hiç hatırlamıyorum. Yağ çubuğuna bile bakmıyorum, ekranda seviyesi var. Adam gibi kullanan için sorunsuz bir arabadır. Bakımları için Adapazarı yetkili servise gidiyorum. Param çok olduğundan değil. Servisinden memnun olduğum için. 2 defa ön takım ve yürüyen periyodik kontrolü için servise gittim. Randevu dahi almadığım halde gayet rahat ve güler yüzlü şekilde karşılandım. Farklı zamanlarda 2 ayrı mekanikçi tarafından sürüş testi yapıldı. Lifte kaldırıldı tüm alt kontrolleri yapıldı hatta ön tampon içinden güvercin ölüsü çıkarmak için 20 dk uğraştıkları zaman oldu. Sorun yok deyip hiçbir ücret talep etmediler. Kapı gergisi değişimi için 20 TL işçilik istediler. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Yapacakları işlem için her seferinde benden onay alıyorlar. Ben her parçanın önce fiyatını soruyorum anında cep telefonundan piyasa fiyatına bakıyorum. Ok diyorum. Servisten her çıkıştan sonra önce servisin kendi müşteri temsilcisi arayıp mini anketle puanlama istiyor. 1 gün sonra İstanbul müşteri temsilcisi arayıp tekrar mini anket yapıp puanlama istiyor. Hatta debriyaj yayı değişimi yapıldıktan sonra aracın dış temizliğini yapmayı unuttukları için defalarca özür dilediler. Bu kadar ilgiden sonra inanın aracın lastik değişimi için servisi aradım. Lastik değişim ve ve rot balans yapmadıkları için sanayiye gitmek zorunda kaldım. Ellerinde olmayan parça için temin süresi 1 gün.
Evet arkadaşlar siz Citroen den uzak durun.
Sizin sayenizde Citroen servisleri bomboş oluyor. Randevusuz gidiyorum. Aracı hemen işleme alıyorlar. Hatta çalışan ustanın yanına bile çok rahat girebiliyorum ve sohbet edebiliyorum. Yoğunluk olmadığı için teknisyenler stressiz çalışıyorlar.
Bir seferinde öğlen personel yemeğinde, Misafir olarak yemek yiyebileceğimi söylediler. Yemedim ama çok memnun oldum.
120 bin km de yağ ve triger değişimi var. Hiç düşünmem.
bende anlatayım hikayemi 🙂 cok sayıda araba alıp sattım.araba alan tanıdıklarımın arabasını ilk ben test ederim 🙂 aracım olan 2003 model citroen xsara 1600cc 110hp modeli (suanki km:122.000 aldıgımdaki km:92.000) gelelim arabaya 2003 model olmasına ragmen 100 km/h hıza 10 saniyenin altında cıkan yol tutuş konusunda ve konfor konusunda bi önceki arabam olan megane 2den kat kat iyi donanıma gelirsek çift yonlu ve dijital klima,6 airbag,abs ebd vs. olan o zamanın lüksü olan cd calar,yol bilgisayarı,hız sınırlandırıcı(ayarlıyorsunuz o hızı geçince ikaz veriyor ) yakıt konusunda 100 km de 8,41 litre gösteriyor 6500 km ortalaması 🙂 uzun yolda lpg de 380 km 65 tl 🙂 ve alalı 30bin km oldu periyodık bakım dısında tek masrafım bi kilit bide kalorifer petegi onlarda yaşa bağlı olacak şeyler bu araba 19 bin tl şahine 15 bin clio2 ye 28 bin istenilen şu piyasada citroen akıllılıktır bence 🙂
İlk arabam 2006 citroen c4 oldu , onu komşuya sattım 2013 2013 c4 aldım .o fiyat+kalite+donanım=citroen . anlamadığım konu paran var iki ay bekle olmadı 4 ay bu nedir .yahu
Daha önce 2000 model xsara’yı 70 binde alıp 180 binde sattım. 6 sene boyunca hiç bir ciddi sorunla karşılaşmadım. Şimdi de 40000 km dir 2013 c5 kullanıyorum. 50 küsür bin TL ye böyle bir araca bindiğim için kendimi şanslı ve de akıllı 🙂 hissediyorum zira benden daha çok para verip B ya da C segmenti arabaları olan insanlar arabama hayranlıkla bakıp bana sorular soruyorlar. Tabi c5 in sıfırını alırmıydım bilmem 2. el de neredeyse yarıya düşüyor fiyatı aman böyle de devam etsin.