Babam gibi
Nereden geliyor bu heves ? Neden seviyorum ben bu otomobilleri diye sordum kendi kendime geçen gün. Cevabını bulmak çok da zor olmadı aslında. Umuyorum ki siz de hem keyif alarak hem de kendinizden bir şeyler bularak bu yazıyı okuyabilirsiniz.
Yıl 1999. Henüz 5 yaşında hayatı yeni yeni tanımaya başlayan hareketli bir çocuktum. Annem ve babamın boşanmasından doğan depresif bir hal vardı o aralar içimde. Tahmin edebileceğiniz üzere bu duygu durumu ebeveynlerimde de fazlası ile mevcuttu. O sıralarda babam belki biraz kafasını dağıtmak belki de yenilik yapmak amacı ile 1998 model Vectra’sını satıp Honda CR-V almıştı. Belki inanmayacaksınız ama bayiye gidişimizi, eve dönüşümüzü, babamın koltuktayken ne kadar mutlu olduğunu hatırlıyorum. Ve tabiî ki o efsane direksiyondan vitesi hatırlıyorum.
Doğuştan Vag ( Şaka şaka vurmayın )
Gel gelelim hikâyenin esasına. Babam arabayı kurcalamamdan ve sürekli soru sormamdan bıkmış olacak ki bir gün otoparkta arabaya binerken uzunca bana baktı. Gel bakayım dedi. Aldı beni kucağına. Direksiyon, korna, ayna başladı anlatmaya. Yüzümde aptal bir gülümseme olduğunu hatırlıyorum. Çok şey biliyordum artık. Meğersem dikiz aynası insanın saçını başını düzeltmek için değilmiş mesela. Bunca şey yetmezmiş gibi ellerimi aldı direksiyona koydu. Boy 1 metre yoktur herhalde o yaşta. Hiç unutmuyorum gülerek ‘’haydin’’ deyişini. Babam ufak ufak gaza basarken ben direksiyonu tutuyordum. Arabanın tekerlekleri dönmeye başladıkça, direksiyon ile oynuyordum. Hızımız da taş çatlasa 5 kilometreydi. Ama o anda aldığım keyfi ve tatmini unutmak mümkün değil.
Aradan birkaç ay geçti. Otoparkın kesmeyecek olduğunu düşünerek Özgürlük Parkı’nın yanındaki düz alana götürdü beni. Okulda arkadaşlarıma otoparkta araba kullandım demek bile bana oldukça yeterli gelmişti oysaki. Yola çıkmış sayılırdım artık. Her ne kadar sadece direksiyonu tutsam da her şey benim elimde gibi hissediyordum. Koca araba benim iki elime bağlıydı. Güzel gelmişti bu duygu. Tatmin ediciydi. Yaptığı şey tehlikeliydi biliyorum. Hızımız çok düşük olsa da o yaştaki birinin direksiyon tutması doğru bir şey değil. Zaten 2. çıkışımızda duyarlı bir sürücünün babamın yanına yaklaşıp bir süre konuştuğunu hatırlıyorum. Hatırladığım tek şey adamın ‘’Vebalini nasıl ödeyeceksin?’’ demesiydi. Babam da ileri gittiğini anlamış olacak ki bu macera orada sona erdi.
Yaş ilerledi, yıllar geçti. Kana karıştı bir kere otomobil tutkusu. Her babamın yanına oturduğumda, başladım onu izlemeye. Neye basıyor neye bakıyor. O da kesmemiş olacak ki ileriki senelerde bindiğim tüm İkarus otobüslerde en önde yer kapmaya çalıştım. Şoförü izlemek keyifli geliyordu.
Hiçbir zaman arabasını yıkatmazdı babam. Bahçede hortumu ve bezleri ile özenerek temizlerdi. Onun için bir keyifti bu. Arabayı pırıl pırıl yaptıktan sonra da döner şöyle bir bakardı. Severdi arabasını. Bakmayı da binmeyi de kullanmayı da..
Uzun yola asla uçakla gitmezdi. Alırdı buz kutusunu doldururdu içini light kolalar ile. Sonra ver elini 11-12 saate Bodrum. Basmazdı da keyif ala ala.. Arabasını kontrol ederdi her durduğunda. En kaliteli yerden alırdı benzinini.
Emanet edemezdi arabasını kimseye. Güvenmediğinden değil aklı kalırdı, merak ederdi. Asla valelere vermezdi arabasını. Uzak olsun yürüyeyim derdi.
Babamın ilk arabası : 1984 Şahin- 1600cc. 90Hp 4 Vites
Hazır nostaji yapmışken, tekerleği olan her şeye sevdalıyız 🙂
Şimdi geldim 22 yaşına. Çok şükür altımda bir arabam var. Arabamı her zaman kendim yıkıyorum. Onu seviyorum ona bakıyorum, aynı babam gibi. Uzun yolda araba kullanmayı çok seviyorum, aynı babam gibi. Gerekirse 2-3 sokak yürüyorum ama arabamı iyi bir yere park ediyorumi aynı babam gibi.
Çocuklar üzerindeki karı kaldım diye sinir oluyorlar ama içim rahat etmiyor 🙂
Hep der hayat bir bayrak yarışı, o bayrak sana gelene kadar seni hazırlamam lazım diye. Öyle de yaptı, belki isteyerek belki istemeyerek. Onun hobisi artık benim hobim. Onun yaptıklarını yapıyorum ben de. Hala iyi bir yere park ettin mi, arabanı ne zaman yıkadın gibi soruları hiç ihmal etmez.
O bayrak bir gün bana, bize gelecek ve benim de sonraki nesillere teslim etmem gerekecek. Düşünsenize sizin gibi bir canavar daha yetiştireceksiniz. Yağ kontrol etmeyi sizden öğrenecek, ilk lastiğinizi beraber değiştireceksiniz. ” Babam da böyle yapardı ” diyeceksiniz. Babanız ile yaşadığınız ilişkiyi kendi oğlunuz / kızınız ile yaşayacaksınız. Roller değişecek ama oyun hep aynı kalacak. Korkmayın işiniz daha kolay olacak çünkü siz de bir otomobil tutkunuydunuz. Anlayabileceksiniz ne düşünüyor, kolaylıkla bileceksiniz ne istiyor.
Arabalar ve babalar arasında özel bir ilişki var değerli otopark takipçileri. Bu ilişkiyi tam anlamı ile tarif edebilecek bir kelime bulamadım. Karışık çünkü. Çok karışık. Ama bir o kadar güzel. Onun gibi park etmek güzel. Sevsem de sevmesem de, kızsam da sinir olsam da, güzel.
O şimdi 64 yaşında. Ufak tefek bir motoru var, Honda PCX 125cc. Pır pır sağa sola gidiyor çabucak.
Benim de istememe şaşırmalı mı? Asla, hedef Xmax 250. Bu arada aramızda kalsın, Psx ile ufak kaçamaklar yapmıyor değilim. 🙂
Zaman ayırdığınız için teşekkürler, ilk köşe yazım, sürç-i lisan ettiysem affola.
Görüşmek üzere !
Güzel yazı.
Teşekkürler.
Bu geleneksel bağı muhteşem bir şekilde açıklamışsınız tebrikler. Yazınızı bir solukta okudum ve aklıma hemen arabayı babamla beraber yıkadıktan sonra attığımız o ufak tur geldi. Eğer bunu başardıysanız olmuştur bu iş. Kaleminize sağlık ??
Güzel yazı eline sağlık. O fotoğraftaki araç Doğan mı gerçekten? Amerikan stoplar, jantlar, sunroof….yıkılıyor alet
Arkadaş bu yorumdan eksilenebilecek ne anlam çıkardınız? .
Duygulandım helal olsun 🙂
Teşekkür ederim
Yazın güzel keyifli birazda duygusal sanki bu tutkuya sahip herkeste hemen hemen aynı şeyler var gibi (kendimden pay biçiyorum) babayı izleme, yolu takip etme, arabada saatlerce oturma, güzel şeylerbu tutku gerçekten yaşanır pek çok kişi anlamaz bile arkadaşlarının gözünde acayip biri gibi olursun ama sen mutlusundur….
eline sağlık güzel yazı olmuş 🙂 ben de aracımızı her pazar yıkardım.. sokağın basına kadar araba sürmek bile benim için fazlasıyla yeterliydi.. ancak bunun için yağına suyunu kontrol etmeyi arabanın etrafında donup olan biteni kontrol etmeyi (GESTAY) bilmem gerekiyordu. Ben de aynı kafada bir kac sokak fazla yürürüm ama aracımı bıraktığımda kafam rahat olmalı…bahçeli 7 ye gideceksem anıtkabirin oralara park ettiğim cok olmuştur. cok kufur yedim…alay konusu oluyorum..arabayı kendimce kısa bir mesafeye bıraksam bile gene nereye park ettin diye alaycı sorular geliyor.. Eskisehir’e giderken sağda falan diyorum ben de artık ne yapim alıştım:)
gerçekten duygulandım tüylerim diken diken oldu çok iyi yazmışsınız elinize sağlık 🙂
güzel olmuş be.Afferim aynen devam 🙂
çooook iyi bir yazı eline sağlık, tam tamına babamla benim aramdaki ilişki resmen babamla beni anlatmışsın seni çok iyi anlıyorum 🙂
gözlerim doldu, ağladım ağlıycam . helal olsun valla
yüreğine sağlık abicim 🙂
Eline sağlık valla eski günlerim aklıma geldi.
Eline sağlık. Çok güzel olmuş
Teşekkür ederim Murat Abi.
Eline sağlık çok güzel olmuş yazmaya devam edersen seviniriz