FeaturedHaberler

A’dan Z’ye Mercedes-Benz’in otonom mazisi




Çoğumuz Mercedes-Benz’in 80’lerde ve 90’larda kendi kendine hızlanan, yavaşlayan, direksiyonu yönlendiren ve hatta kaza yapmadan kilometrelerce yolculuk yapabilen sürücüsüz araçlar üzerinde çalıştığından habersizizdir.

Henüz o yıllarda, günümüzde dahi kendini tam anlamıyla göster(e)meyen otonom araçların sadece fikir halinde olması bile kulağa bir hayli sansasyonel gelebilir.  Gelin isterseniz hikayeye bundan tam 30 yıl öncesine dönerek başlayalım.

Tarihler 1986 yılının Ekim ayını gösterdiğinde, Avrupa birliği adına çalışan Eureka adındaki araştırma ve geliştirme organizasyonu,  “Avrupa Trafiği için en yüksek verimlilik ve benzersiz güvenlik “ sloganı altında “PROMETHEUS” denilen bir program yayınlandı.  Bu programda görüş iyileştirme, çarpışma önleme, otomatik acil çağrı, şerit destek sistemi ve sayamadığımız birçok madde vardı. 749 milyon Euro’luk dev bir bütçenin de bu proje için gözden çıkarıldığını ve bu miktarın otonom araçlar veya benzeri teknolojiler alanında en yüksek meblağ olduğunu söyleyecek olursak, PROMETHEUS’un o yıllarda ne denli önemli olduğu ortaya çıkacaktır.

Günümüz navigasyon sistemlerinin atası S Serisinde denenirken
Günümüz navigasyon sistemlerinin atası S Serisinde denenirken

Programın ilanından sonra kolları sıvayan Mercedes-Benz, hazırladığı birçok prototipin sonucunda yeniden yapılandırılmış W140 kasa kodlu bir S Serisi üretti ve bu otomobil kendi kendini Münih’ten Kopenhag’a kadar  tam 1.678 km boyunca kullanmayı başardı. Bu başarının programdan 9 yıl sonrasına yani 1995 yılına ait olması “Neden günümüzde hala şöförsüz araçlar yok?” sorusunu da akıllara getirmiyor değil.

Böylesine bir başarının formülüne biraz daha yakından bakacak olursak, karşımıza sürücüsüz araçlar denilince akıllara gelen Münih Üniversitesi  profesörü Ernst Dickmanns  geliyor. Dickmanns ile birlikte yapılandırılan otonom W140 S serisinde, insan gözünün hareketi kadar hızlı işleyen  bilgisayarlı bir görüş sistemi kullanıldı. Bu sistem bir dizi mikroişlemciler ve olasılıksal yaklaşımlar ile trafik koşullarını anlık olarak kullanıcıya iletebiliyordu. Direksiyon, gaz ve fren de bahsi geçen bilgisayar sistemlerinden gelen anlık değerlendirmelerle kendi kendini yönlendirebiliyordu.  Görüntü verisinin her biri farklı odak uzunluklarına sahip, 4 ayrı kameranın fotoğraf dizileri üretmesiyle sağlandığını da belirtelim.

Hatırlatmakta fayda var; bilgisayarların faal olarak kullanımı ve gerçek bir hesaplayıcı haline dönüşmesi  90’ların başında ortaya çıktı. Günümüzde hepimizin cep telefonlarına dahi en karmaşık yapısıyla girmiş olan bilgisayar teknolojisi de haliyle o dönemlerde henüz kendine yer bulamayan, sayılı ürünlerde kendini gösteren bir teknolojiydi. Bu bağlamda Mercedes-Benz de otonom aracı üzerinde kullandığı bilgisayarlarda 80’lerin işlemci teknolojisine bağlı kalmaktan öteye gidemiyordu. Fakat S Serisi’nin günümüz bilgisayarlarının öncüsü niteliğinde bir bilgisayar sistemine sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Vario'nun Otonom Prototipi (İçeriden)
Vario’nun Otonom Prototipi (İçeriden)

Çünkü o yıllarda, devasa bilgisayarlar şimdikilere benzer bir şekilde çoktan küçültülmüş haldeydi. Sadece hacmi elverişli olduğundan dolayı 80’lerdeki ilk yarı otonom araç denemelerinin Vario modelinde sonuçlanması da hacim konusunun ciddiyetini ortaya koyuyor diyebiliriz.

Bir zamanların otonom hız sabitleyicisi W124 E serisinde
Bir zamanların otonom hız sabitleyicisi W124 E serisinde

Nihayetinde W140 S Serisi, Alman otobanlarındaki otonom sürüşleri esnasında maksimum  185 km/s hıza ulaştı ve yolculuğunu herhangi bir insan müdahalesi olmadan tam 1.678 kilometre boyunca devam ettirdi.

Diğer araçların rotasını otomatik olarak izleyip takip eden, yoldaki şeritleri okuyabilen bütün bu işlevsel sistemler şimdilerde yeni görmeye başladığımız aktif şerit takip asistanı, kör nokta uyarı sistemi, adaptif hız sabitleyici ve aktif gövde kontrolü gibi modern teknolojilerin Mercedes-Benz imzalı birer öncüsü.

Devasa bilgisayarlarla yüklü otonom Vario
Devasa bilgisayarlarla yüklü otonom Vario

Bu tür teknolojileri Terminator filmindeki baştan aşağı otonom araçların teknolojisine benzetirseniz elbette ki yadırganmazsınız. Lakin bu tür projelerin arkasında sürücüyü otomobillerden tamamen koparmanın yatmadığını, kazaları minimum seviyeye indirmenin amaçlandığını Daimler-Benz’in araştırma mühendisi Berthold Ulmer’in şu sözlerinden anlayabiliyoruz: “ Otomatik çarpışma önleme sistemi PROMETHEUS projesinin çeşitli hedeflerinden en kilit olanıydı fakat bu sistem ile de sürücüyü VITA’nın(Görüş Bilgisi Teknolojisi) gölgesinde bırakma niyetinde değildik.”

Velhasılıkelam, Eureka PROMETHEUS projesi, ilk sonuçları 1994 Ekim ayında halka tanıtılan ve ne yazık ki sadece bununla sınırlı kalıp 8 yıl süren bir serüven oldu. Mercedes-Benz de ilgili konudaki araştırmalarına bağımsız olarak devam etme kararı aldı. Umarız ki “Yıldız” gelecekte de birçok teknolojinin öncüsü olmaya ve güvenli sürüşü maksimize etmeye devam eder.

 

 

Emre Girit

2000'li yılların başlarında, henüz çocukken E46 M3 ile başlayan otomobillere olan merakım, zamanla bir tutkuya dönüştü. Halen karakter sahibi otomobilleri yaşamayı ve yaşatmayı, otomobil kullanırken limitleri zorlamayı büyük bir keyifle devam ettiriyorum.

İlgili Makaleler

3 Yorum

  1. adamların başarılı olmasının en önemli nedeni bence bu, ufuklarının önüne set çekilmemiş. bizim en büyük dezavantajımız, “gençlik çok bozuldu” demekle meşgul neslin ufkumuza döktükleri betonları kırmamız gerekmesidir.

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu