Köşe Yazıları

Volkswagen’in sırrı nedir?




Volkswagen, diğer otomobil üreticilerinden oldukça farklı yönetiliyor. Aslında şirket yapısı 1920-1970 arası General Motors’unkini, yani zamanının en büyük ve kârlı şirketininkini andırıyor.

Verimlilik kriterlerine göre VW fazla “dikey bütünleşik”, ürünleri çok üst üste binip kendini tekrarlıyor ve aşırı fazla markaya sahip. Ancak gerçek şu ki VW sürekli büyüyor, güçleniyor ve kâr ediyor.

Volkswagen Grubu’nun diğer şirketlerden yönetim farkının ardında, 549.300 global işçisi bulunuyor – Walmart ve Çin postanesi gibi devlerin ardından Almanlar bugün dünyanın en büyük sekizinci işvereni. Bu sayı nerdeyse GM (213 bin), Ford (164 bin) ve Fiat-Chrysler’in (197 bin) toplamı kadar. Bu üç marka geçen sene bir arada 19 milyon araç imal ederken VW tek başına 8,5 milyon üretti.

Araç başına işçi sayısı olarak Volkswagen oldukça etkisiz görünüyor, işçi başına elde edilen gelir olarak da rakiplerinin gerisinde. Ama VW diğer tüm üreticilerden açık ara daha çok para kazanıyor.

Almanların hedefi 2018’e kadar dünyanın en büyük otomobil şirketi olmak ama kârlılık ve gelir açısından bakarsanız bu çoktan gerçekleşmiş durumda. 200 milyar dolarlık geliri tüm diğer OEM üreticilerden yüksek. Geçen seneki 14 milyar dolarlık kârı bir otomotiv firmasından ziyade bir petrol şirketini andırıyor.

Peki VW verimlilik açısından bu kadar vasat görünürken, nasıl oluyor da tüm rakiplerinden daha çok para kazanıyor?

Ticaret okullarında merkezileştirilmiş işletmelerin ürün tekrarını önleyerek giderleri düşüreceği öğretilir; VW ise dağınık bir yapı izleyerek bol bol ortak ürün sunuyor. Hocalar dış kaynak kullanımıyla tasarruf etmeyi öğütler; VW ise dikey olarak tümleşik bir yapıda.

Bunu biraz daha açalım. Bir otomobil şirketi dışardan mal aldığı zaman, tedarikçi bunun üstüne kâr koymak zorundadır. Eğer şirket bu parçaları kendi içinde üretebilirse, kâr ona kalır. Volkswagen çoğu yedek parçayı evinde yapıyor.

Eğer bir otomobil üreticisi pazara hükmetmek istiyorsa, bir miktar ürün tekrarını kabullenmek zorunda. Hakimiyet için çok sayıda markaya ihtiyacınız var ve VW’nin herkesten daha çok var. Bunlar da doğal olarak uç noktalarda üst üste biniyor. Ancak VW için onlar, yalnızca birer markadan fazlasılar.

VW, Audi, Seat, Skoda, Bentley, Lamborghini, Ducati, Porsche, Bugatti, MAN, Scania ve VW Ticari: Tüm markalar özerk şirketler olarak ele alınıyor. Hepsinin kendi yönetim kurulu, kendi kâr & zarar beyanatları, kendi yıllık raporları ve hatta kendi tasarım, mühendislik ve imalat tesisleri var. Evet, bazı platformları ve motorları paylaşıyorlar, ancak bunun ötesinde kendi başlarınalar.

GM dünyanın zirvesinde olduğu yıllarda, dokuz bağımsız markaya sahipti: Chevrolet, Pontiac, Buick, Cadillac, Oldsmobile, GMC, Opel, Vauxhall ve Holden. 60’larda 700.000 çalışanı bulunuyordu ve dünyanın en kârlı şirketiydi.

1923-1956 yılları arasında GM’i yöneten Alfred Sloan, daima merkezi işletme anlayışına karşı çıktı. O ayrıldıktan sonra gelenler, geleneksel “verimlilik” ve “sinerji” prensiplerine dönüş yaptılar ve artık “yukarıdan aşağıya”, “emir – komuta” sistemiyle yönetilen şirket o gün bugündür yokuş aşağı yuvarlanıyor.

VW ise tüm kalıpları yıkarak ilerliyor. Şirket yapıları onlara büyük avantaj sağlıyor ve rakipleri ne kadar giderlerini kısma ya da birbirleriyle ortaklık kurma yoluna gitseler de, Volkswagen’i alt etme şansları çok zayıf görünüyor.

John McElroy’un Autoblog’da yayımlanan yazısından alıntıdır.

And

1984'te doğdum, 1998'de direksiyona oturdum ve 2008'den bu yana onları test ediyorum. Saint Benoît ve Boğaziçi Üniversitesi inşaat mühendisliğinden mezun olup auto motor & sport'ta sigortasız çalışmayı seçtim. O sıralar Modifiyem.com'a içerik sağladım, ardından e-motoring'in test editörlüğünü yaptım. Prokart'ta yarıştım, Nürburgring ve Monza gibi pistlere (ve pistlerden) çıktım. Kullandığım tüm otomobillerden ayrı keyif aldım ve arkadaşlarımla beraber amacımız, aynı keyfi şimdi size yaşatmak.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu