Olmasaydın olmazdık!
Firmalar sürekli ‘tüm bildiklerinizi unutun!’ temalı kampanyalarla yıllardır bir şeyleri yapış şeklimizi değiştirmeye çalışıyor. Mesela 2000 senesinde ‘yüzyılın icadı’ diye pazarlanan Segway’ler. Adamlar ‘yürüyüş’ eylemimizi baştan icat etmeye çalıştı. Sonuç? ABD’de 30 eyalette kaldırımda Segway kullanmak yasak. Segway kullanan güvenlik görevlilerinin ciddiyetleri yerle bir.
Peki bu mantıkla yola çıkıp başarılı olanlar yok mu? Geçmiş dönemlerde de, şimdi de var. ‘Bütün iyi fikirler düşünüldü’ demeyip, iş yaptıkları pazarda kendilerine yeni alanlar yaratan ve başarılı olan bir çok örnek var.
Burada konumuz otomobiller olduğundan, size şöyle bir liste hazırladım.
- VW Golf GTI
Yarattığı sınıf: Ateşli hatchback’ler
Volkswagen 1974 yılında, 35 yaşını geçen Beetle’ın yerine, Giorgetto Giugiaro’nun tasarladığı, 50 ve 75 beygirlik motorlarıyla mütvazi Golf’ü piyasaya sürdü. Performanslı bir Golf ise Alfons Löwenberg ve bir kaç manyak çalışma arkadaşı dışında hiç bir mühendisin aklında yoktu.
İlk prototip Golf ile aynı mekanik aksamı paylaşan Scirocco üzerine geliştirildi. Audi 80 GT’nin 100 beygirlik 1.6 litrelik motoruna ve yarış arabası kıvamında süspansiyonlara sahip bu prototipi çılgın ekip patronlarına gösterdiklerinde ümitleri yoktu. Fakat patronlar arabaya bayıldılar.
1975 senesinin Frankfurt Otomobil Fuarı’nda, 810 kiloluk ağırlığı ve 108 beygirlik motoruyla ‘en hızlı Volkswagen’ tanıtıldı. Küçük bir kasaya büyük motor koyma fikri daha önce de denenmişti. Ancak hedefi 12’den vuran Volkswagen oldu. Bugün Seat Cupra’lar, Renault RS’ler, Corsa OPC’ler bu otomobil sayesinde hayatımızdalar.
2. Renault Espace
Yarattığı sınıf: MPV’ler
Üç sıra halinde ayrı ayrı koltuklarda 7 yetişkinin rahatça seyahat edebildiği, saatte 175 kilometre hıza çıkabilen, 4.25 metrelik, çok amaçlı bir otomobil. 1984 senesinde Renault’nun vaadi buydu.
Espace öylesine çok amaçlıydı ki, koltuk konfigürasyonu otomobilin içinde piknik yapmanıza dahi izin veriyordu: Ön iki koltuğu 180 derece dönüyor ve orta sıradaki koltuk katlanıp masa oluyordu! Espace piyasaya sürüldükten bir ay sonra toplam satış rakamı ise 9 adetti. Yazıyla ‘dokuz’.
Fakat kısa sürede insanlar Renault’nun fikrini benimsemeye başladı ve birinci nesil Espace toplamda 191 binden fazla satıldı. Renault’nun başarısından sonra ‘taklitler aslını yaşatır’ lafını doğrularcasına, neredeyse tüm otomobil markaları MPV’ler üretmeye başladı. Ancak 30 yıllık geçmişiyle Espace bu işin atası.
Not: Birinci nesil bir Espace alırsanız ön koltukları döndürmeden önce otomobili park edip el frenini çekmeyi unutmayın…
- Mercedes CLS
Yarattığı sınıf: Dört kapılı coupe’ler
Coupe formu iki kapılıdır, ya da en fazla arkası hatchback’tir ve üç kapılı diyebilirsiniz. Mazda RX-8 şansını biraz zorlayarak kendini kabul ettirdi ama dört adet kapı bir otomobilin ‘coupe kulübü’ne girmesinin önündeki en büyük engel olarak bilinir. Bir de tabi, sedan otomobiller ağırbaşlıdır ve genellikle orta yaşlarında göbekli müdür beyler tarafından kullanılırlar.
Mercedes bu iki kalıbı 2003 senesinde Frankfurt Otomobil Fuarı’nda Vision CLS konseptiyle yıktı. 265 beygirlik dizel motoru, 7G-TRONIC otomatik şanzımanı, SL’den aldığı elektrohidrolik fren sistemi, her noktası deri kaplanmış kabini ve cam tavanıyla bu konsept ‘dört kapılı coupe’ olarak lanse edildi. 2004 New York Otomobil Fuarında ise piyasaya sürülecek CLS tanıtıldı.
Lüks otomobil dünyasında sofistike teknolojiler, beygir gücü veya deri döşemeler, çekici bir tasarım kadar etki bırakmaz. Dünyanın en yetenekli fotoğrafçısı bile, bu otomobilin canlı gözle üzerinizde bıraktığı etkiyi fotoğraflarına yansıtamıyor. CLS’nin sahip olduğu görsel cazibeyle pek az lüks otomobil başedebildi, bundan sonra da böyle olacak gibi.
CLS, temelde E Serisi’nin içi dar ve pahalı bir versiyonu olsa da, tasarımıyla çığır açtı ve yepyeni bir sınıfın doğmasına öncü oldu. Audi A7, Porsche Panamera ve hatta Volkswagen CC bunun kanıtı.
- BMW MINI
Yarattığı sınıf: Pahalı minikler
Üretilen 5,387,862’nci ve son MINI, Ekim 2000’de Longbridge fabrikasından popçu Lulu şöförlüğünde çıktı ve hemen ardından Gaydon’da Heritage Motor Centre’a götürülüp, üretilen 1’inci ve ilk MINI’nin yanına kondu.
BMW ve Rover, yeni model MINI üzerinde 1995’ten beri çalışıyordu. Rover’ın amacı ekonomik bir araba piyasaya sürmekken, BMW daha üst sınıf ve sportif bir otomobil hayal ediyordu. 2000 yılında iki marka birlikteliklerine son verince proje tamamen BMW’ye kaldı.
BMW 2001 senesinde yeni MINI’yi piyasaya sürdü. Tabi ki küçük sınıf otomobillerin ilki bu değildi ancak BMW, Alman mühendisliğiyle İngiliz kült markayı birleştirerek küçük sınıfı kökten değiştirdi ve müşterilerine MINI’lerini kişiye özel hale getirecek bir dolu donanım ve aksesuar seçeneği sundu.
Yeni MINI’nin Amerikalı tasarımcısı Frank Stephenson, Autocar’a verdiği bir röpörtajda tasarımla ilgili şunu dile getirmiş,
“İnsanların otomobile bakınca ‘bu bir MINI’den başkası olamaz’ diye düşünmelerini istedik.”
Tam olarak bunu başardılar da. Otomobil ‘retro’ işini mükemmel bir şekilde kotardı. Küçük sınıf bir otomobil için biraz pahalı olmasına rağmen çok iyi sattı ve ardından Audi A1 gibi tamamen lükse yönelik ya da Fiat 500 gibi geçmişe gönderme yapan küçükleri piyasaya kazandırdı.
- Audi RS2 Avant
Yarattığı sınıf: Hızlı wagon’lar
Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın. Aynalar, tampondaki sinyaller ve jantlar sanki tanıdık, değil mi? Aynalar ve sinyaller 993 911’den. Jantlar 968 Clubsport. Frenler 322 milimetrelik Brembo marka Porsche frenleri.
S2 Avant’lar Audi fabrikasından motoru ve Quattro aktarmasıyla birlikte, ancak tamponsuz, jantsız ve koltuksuz olarak çıkıp Zuffenhausen’daki Porsche fabrikasına gönderiliyordu. Porsche makinaları aldıktan sonra bu eksikleri giderip motora da sihirli dokunuşlarını yapıyordu: Büyük turbo, büyük intercooler, yeni bir krank mili, yeni enjektörler, hava filtresi, egzantrikler… Liste uzayıp gidiyor.
Sonuç ise 315 beygir ve 400 Nm tork. Bu değerler 1994’te süperspor değerleriydi ve 1600 kiloluk otomobili saatte 100 kilometre hıza 5.4 saniyede çıkarıyordu. Tüm bunlardan daha önemli olan değer ise otomobilin 0-50 km/s hızlanması. 1.5 saniyede 50’ye fırlıyordu ve bu değer McLaren F1’den daha hızlıydı! En komiği de, tüm bunları yapan otomobilin özünde bir Audi 80 Avant olmasıydı.
Son yıllarda Audi için niş otomobiller konusunda pek öncü diyemeyiz. A7, A1 veya Q7 hep rakiplerinin gerisinde kalmamak için piyasaya sürülen otomobiller. Hatta RS2’den önce de hızlı vagonlar vardı. Ancak spor otomobillerin sinirini ciddi anlamda bozan ilk vagon, RS2 oldu.
- Range Rover
Yarattığı sınıf: SUV’ler
Rover’ın 1948 senesinde savaş sonrası geçici olarak satmaya başladığı Land Rover, dünya çapında bir başarıya imza attı ve markanın tüm modellerinden daha çok sattı. İnsanlar bu tarz araçları artık ticari işleri için değil, günlük olarak da kullanmaya yöneliyordu ve bir çok üretici SUV diye tanımlanacak bu yeni sınıf için çalışmalar yapılıyordu.
Uzun süren deneme-yanılma ve prototip süreçlerinin sonunda marka, Range Rover adını verdiği, üç kapılı off-road aracını 1970 senesinde piyasaya sürdü. Rakiplerinden farkı ise, 160 km/s hıza ulaşabiliyordu, beş kişi taşıyabilen rahat iç mekanında normal otomobillerdeki gibi donanımlar vardı, 3.5 ton yük çekebiliyordu ve arazide orijinal Land Rover’dan daha kabiliyetliydi.
Range Rover’ın otomotiv tarihine katkısını, BMW X5’lere ya da Mercedes ML’lere bakarak görebiliriz. O dönem insanlara gülünç gelebilecek bu araç, yepyeni bir segmentin temelini attı.
- Toyota Prius
Yarattığı sınıf: Elektrikli otomobiller
Hibrit otomobiller 1900’lerin başından beri var. Fakat üreticiler bu tarz otomobillerin seri üretimde sayısız teknik problemle karşılaşıyordu. Toyota bütün problemleri çözebilen ilk marka oldu ve Prius’u 1997’de Japonya’da ve 2001’de dünya çapında satışa sundu.
Otomobilin Japonya’nın dışına çıkması biraz sancılı olmuştu. Toyota ABD, fiyatı pazarlanabilir bir seviyeye çekmek için Japonya ile çetin bir pazarlığa oturdu. Fiyatta anlaştılar, bu sefer Amerika’lı tüketicinin hoşuna gitsin diye, Japonya otomobile ekstra donanımlar eklemek zorunda kaldı
Otomobil ABD’de sonunda piyasaya sürülmüştü, ancak ilk tepki pek olumlu değildi. Çok yavaştı (0-100’ü 13 saniye) ve elektrikten benzine geçişleri çok hissediliyordu. Yine de Prius gayret etti ve ilk senenin sonunda öngörülenden fazla satılmayı başardı. Bazı Hollywood yıldızlarının da otomobili farkedip satın alması, Prius’un önünü daha da açtı.
Kan dolaşımı düzgün, aklı başında her petrolhead Prius’tan nefret etmeli, bu konuda hemfikiriz. Ancak yine de Sezar’ın hakkı Sezar’a, Prius da sınıf yaratanlardan biri.
Ne kadar karakterli otomobillerin var olduğu yıllardı 80’s ve 90’s şimdi ise araba diyesi gelmiyor insanın oyuncak gibiler.
Süper bir yazı olmuş, emeğinize sağlık. Mpv sınıfının ilki espace çok fonksiyonel bir otomobilmiş, ters dönen koltuklar mükemmel, mini konusunda da ufak pahalı otomobil oldu ama öncesinde nostaljik 500 de yenilenip mini gibi pahalı satıldı.
Yeni 500 2006’da tanitildi diye biliyorum
CLS konusunda endişeliyim sadece
Rover P5’le başladı diye biliyorum sonra nissan leopard , toyota carina’nın da 4 kapı coupe görünümlü araçları vardı ED kasaymış şimdi kontrol ettim…
ama yazı çok güzel olmuş herzaman 90’lar ve 2000’ler iyidir…
2005ten sonra mertlik bozuldu 😀
CLS en cok sansasyon yaratandi ama 🙂 Aynen, 2005 bu isin zirvesi bence de
güzel olmuş devamını bekliyoruz…
Yazı çok güzel, eline sağlık.
Sedan ateşlilerinin atası M5 ede yer verseydin keşke 🙂 Güzel yazı emeğine sağlık.
Tam yeriydi aslinda 🙂
sedan hayvanların tartışmasız atası yani 🙂
Sedan ateşlilerin atası lotus omegadır ?
Icerik daha zengin olabilirdi.
Nissan Qashqai Crossover sınıfını ortaya çıkaran modeldir
Dogru. Hepsini derlemeye kalksam biraz uzun olurdu haliyle.
Elektrikli otomobillerden nefret etmeniz için nedenlerini sayar mısınız? Tesla markasını biliyorsunuz. Arabaları bildiğiniz uçuyor ya. Kendi kendine gidebiliyor. Bazı hataları tabiki var ama önemli olan bunu yapabilmesi. Ayrıca vw’nin yarattığı bir sınıf daha olabilir belki de ateşli hibrit arabalar. Golf GTE. Vag hayranı değilim ama yaptıkları bu otomobile hayran kaldım. Demek ki hibrit olup da hothatch de olabiliyormuş.
Olay Prius’a ozgu, isin sakasi bu tabi ki. Hibritlerin gelecegi oldukca parlak.
Araba kültüründe tek ele alınan şey ‘gitmesi’ değil. Motor sesi, egzoz sesi hissiyat vs. vs. bunlar gitmesinden çok daha önce gelen şeyler bana kalırsa. Yerli yabancı otomobil incelemelerinde incelemenin büyük bir kısmı (eğer katalog verilerini okumuyorsa) mekanik hissiyat üzerine oluyor, en basitinden Youtube’da on binlerce ses vb. mekanik yorum üzerine video vardır. He yapay sesler var elektrikli arabalar için, e kardeşim arabaya meraklı biriysem (CarThrottle’ın tabiriyle petrolkafaysam) yapay ses dinlemek için forza 6 oynarım.
Kendi görüşümde bir diğer nokta da modifikasyon kısmı. Zannetmiyorum elektrikli arabada öyle bir şey olduğu (belki de vardır PC’de overclock gibi 😀 ), zevkine göre yapboz gibi aldığın standart bir aracın üzerinde gücü yükseltmeye yönelik uygulayabileceğin yüzlerce şey var. Türkiye’de şaka makinesi olarak da anılan ‘sleeper’ araba sahibi olmak da bence ayrı bir zevk.
RS2 Avant konusunda pek katılamadım listeye. Volvo 850 ne zaman R’a dönüştü net olarak bilmiyorum (ki R versiyonunda ciddi bir fark yok) ama uçan kaçan aile arabası dendiği zaman aklıma o geliyor 🙂