Geçtiğimiz aylarda forumda “Otomobilinizi Nasıl Tanımlarsınız?” diye bir konu başlatmıştık. Herkes aynı otomobili kullansa da her otomobil sahibinde farklı bir duygu, iz bırakır.
Konuya yazan her otomobil sevdalısı arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. Gerçekten hepsi benim eğlenerek okuduğum yazılardı. Lafı fazla uzatmadan sizlerin yazılarına ve duygularına geçelim.
“Mehmet Başyiğit”in Ford Taunus 17m Station Wagon’u (Dost)
24 yıllık dostluğumuz oldu kendisiyle. Çok cefamızı çekti. Yaşının verdigi yorgunlukla tabi, masrafları oluyordu ama bir kere bile sorun çıkardığında, kapısını bile hızlı kapatmadık. Babamın oto tamir işiyle uğraşması nedeniyle motorunda, şanzımanında ve alt takımında oluşan en ufak bir sorunda, sorunun hemen çözülmesine gayret ettik. Yağmura çamura, karlı yollara, kısaca bir otomobilin imkanı dahilinde girebildiği heryere girdik ve çok şükür güzelce çıktık. Onun yollarda tabiri caizse uçan halı efektiyle gitmesini, yumuşacık koltuklarının bize hissettirdiği sürüş keyfini hiç unutamayacağım. Güle güle güzel dostum.
“berkertekin”in Opel Corsa’sı (Süleyman Seba)
Zamanında okuduğum yer ve gerçek anlamda ulaşımsızlık sebebiyle zorunlu otostoplarla ve kırk yılın başı keyfi saatlerde kalkan minibüsçülerin tavırları nedeniyle yemin ettim: “İlk paramla otomobil alacağım.” diye. Öğrenciliğimde birkaç kez kıyısından dönsem de bir türlü kısmet olmadı. Okul bitti ve 1 yıl sonra otomobil alabildim. Ana kriterlerim içine sığabilmem ve kliması olmasıydı. Ona göre bütçem dahilinde araştırdım. Aldığım otomobil, bütçemi borç harç zorlayıcı en üst seviyedeki seçeneğimdi. İçerden ayarlanabilir aynalar, elektrikli camlar, uzaktan kumandalı merkezi kilit ve elektrikli direksiyon beklentimin çok ötesindeki ihtiyaç fazlası lüks donanımlardı.
Çok şükür alabildim. İlk otomobilimdir kendisi. Alabildim de, sadece motoru temiz, km’si azdı. Buna rağmen çok fazla masrafı vardı. Otomobilimin eksiklerini imkanlarım dahilinde tamamlamaya çalıştığım için değeri daha büyük. Çok zor zamanlarımda beni kurtardı. Defalarca bana ev oldu. Bu forumun muhtemelen en iri insanıyım, ama defalarca içinde mışıl mışıl uyudum.
Otomobilim çok cefakar. Elimden geldiği kadar kendisine bakmaya çalıştığım için o da elinden geldiğince bana baktı şimdiye kadar. Ağır arızalarında bile hiç yarı yolda bırakmadı. Sinyali stopları yakacak aküsü kalmadığında bile sanayiye kadar gitmeyi başardı. Zorunlu kısımları dışında otomobilin kaportasına neredeyse hiç masraf yapmadığım için diri duruşu dışında dıştan yakışıklı bir tarafı yok. Geçmişten beri otomobili dinleyerek kullanan biri olduğum için zamanla birbirimizi iyice tanımamız kaçınılmazdı. Şimdi bayağı bayağı birbirimizle anlaşıyoruz diyebilirim. Özetle otomobilimin bendeki izafi değeri o kadar yüksek ki, çok değer verdiğim rahmetli Süleyman Seba‘nın adını verdim kendisine.
“gtepro”nun Volkswagen Passat ‘ı (Passarati)
Malzeme kalitesi fetişim vardır, ayıptır söylemesi. Her bindiğimde torpidonun altında bile olan yumuşak plastikleri elleyerek bu fetişimi bana zirvelerde yaşatır. Yalıtımı beni bazen üzer hatta sinirlenip kızarım: “Sen niye içeri ses alıyorsun?” diye. Bunu dedikten sonra önümüze keskin bir viraj gelir ve yola zamk gibi yapışır. Bu sayede o rüzgar sesini bana az da olsa unutturur. Kadranlardaki oyunları benim gibi playstation jenerasyonundan olan kişileri çok mutlu eder. Beni de her bindiğimde bu oyunları ile mutlu ediyor. Ayrıca yakıt tüketimini de çok seviyorum. Kısacası “Passarati”mizi çok seviyorum.
“İstanbul”un Hyundai i10 ‘u (Ayten)
Ayten benim ailemden sonraki herşeyim. Onunla yapacağım bir çok hayalim var. Ilgaz’a tırmanmak, Karadeniz’i boydan boya kat etmek, Ege turu yapmak… Ayten benim hayallerimin imgesi. Kapıda durduğu sürece bu hayallerimi gerçekleştireceğimi düşünüyorum. O giderse tüm o hayallerimin de kaybolcağına inanıyorum. Ayten benim ailemden sonra, tüm hayallerimin anahtarı gibi. Otomobilim küçük ama manevi değeri benim için çok büyük. Her ne kadar ipler kopma noktasına gelmiş olsada, hala kendisinden vazgeçemiyorum. Direniyorum…
“pulusoglu”nun Opel Astra ‘sı (99 Model CD)
Benim için vazgeçilmez otomobil, eski otomobilim olan Opel Astra 99 kasa CD versiyonuydu. Bakmayın benim dediğime, otomobil pederin ama ara sıra veriyordu. Kadıköy, Feneryolu ara sokaklarında bir hafta boyunca her sabah 5’te kalkıp, o otomobil ile dur, kalk yapmayı ve park etmeyi öğrendim. Zaten o otomobilin manuel keyfini hala ararım. Sonra yaş geldi, ehliyet derken başladık ortak kullanmaya. Ara sıra ufak tefek ariza veriyordu ama büyük bir motor arızasından sonra masraf çıkarmaya baslamıştı. Zaten o otomobili 1 günde satmıştık. 2011 yılında. 45 bin km’de olan tek Astra idi.
Alan adam inanamadı. Hatta servise götürdü, orijinal dendi. Sonra pazarlık yapmaya kalkan adam baktı telefonlar susmuyor, koyulan ilan fiyatının 2Bin TL üstünü teklif etmişti. Geçen senelerde öğrenmiştim, Safranbolu’ya satılmış. Geldim 26 yaşına. Ufaktan hayatimizi değiştirmeye başladık ama o otomobilin yeri, ilk kullanış, ilk otomobili tanımak, sanayide dostlar edinmek çok başkaymış. Şu an o otomobili bulsam hemen alırım. Çünkü o kadar anıya asla paha biçemem.
“Zulfadli”nin Hyundai Tucson ‘u (Tosun CRDI)
11 yıllık tosunla (Tucson) 2 buçuk yılı geçti tanışıklığımız;
Malzeme kalitesini unutturuyor izolasyonu,
Kimisine gır gır gelsede, kışkırtıyor beni ses tonu.
Yaksada bu aralar onbir, oniki…
Dört çeker deyip avuturum kendimi.
Kimine göre virajda çok yatıyor,
Bence ise onu sırtından atıyor.
Kilitledim mi diferansiyeli olur bana Unimog,
Kar üzerindeyse yanından geçemez Levorg.
Sallamam bana ne, kapı sesi aç yada tok,
Duruşu olsun yeter bana ok gibi ok…
(Aslında trekking ayakkabısı gibi duruyor)
Gerçekten buraya yazamadığım fakat çok beğendiğim yazılarında olduğunu söylemek istiyorum. Şayet siz de yazmak isterseniz buraya tıklayarak forumda bulunan konumuza ulaşabilir ve otomobilinizi bize anlatabilirsiniz.
Magazine Manşet Olmuşuz, haberimiz yok 🙂
Elinize sağlık.
Unlu mu olduk simdi eline saglik:)
Valla ünlü olduk galiba. Elinize sağlık 🙂
elinize saglık keyıfle okudum tamamını 🙂
Benim hikayemide yayinlayin yaw
az yakar çok kaçar megane 2 dci 🙂