Ölü doğan 3 İtalyan aygırını biliyor muydunuz?
Motor sporları tarihi, ölü doğan yarış araçları ile dolup taşıyor. Bu canavarların bazıları teknik yetersizlikler, bazıları da yüksek maliyetlerden dolayı pistlere inme şansına erişememiş. Ancak 3 spesifik İtalyan modeli var ki, yarışamamaları biraz tesadüften öte kalıyor.
Alfa Romeo 164 ProCar
Bir Formula 1 aracının motorunu olduğu gibi taşıyan yarış otomobili düşünebiliyor musunuz? Alfa Romeo 164 ProCar, 80’lerde bu çılgınlığın canlı örneği olmuş.
Bernie Ecclestone, Formula 1’e destek serisi olacak “Grup S” projesini ortaya atmıştı. Öneriye göre ProCar’ın yerini alacak bu seride yol otomobillerine benzer, fakat F1 motoru taşıyan araçlar haftasonu etkinliklerinde yarışacaktı. Tabi ki bunun için de bir kobay gerekliydi. Bu da yarış ruhunu maddi kazancın önünde tutan Alfa Romeo’dan başkası olamazdı.
1988’de çalışmalara başlayan Alfa, Brabham ile beraber 164 modelini baz alan bir şasi üretti. Alüminyum ve Nomex malzemelerden üretilen monokokun üzerine karbon fiber, kevlar ve Nomex’ten üretilen üç parçalı gövde yerleştirildi. Ana gövdeye ise Alfa Romeo’nun Ligier için ürettiği, fakat hiç piste inemeyen 3.5 litrelik V10 motor yerleştirildi. Bu motor, 630 beygir güç ve 8300 devirde 373 Nm tork üretiyordu. Dahası, maksimum 12.100 devir çevirerek bir F1 aracının çığlığını olduğu gibi yansıtabiliyordu.
Peki her şey kağıt üstünde bu kadar iyi giderken sonra ne oldu? Alfa Romeo 164 ProCar’ın iki prototipi, Ricardo Patrese‘nin pilotluğunda 1988 Monza GP‘de özel bir teste çıktı. Düzlüklerde saatte 350 kilometre hıza ulaşan otomobil, viraj çıkışlarında kabul edilemez şekilde yavaş kalıyordu. Farklı aerodinamik yapılardan dolayı performans farkı olduğunu kabul eden Alfa, prototipleri geliştirmek için çalışmalara başladı. Ancak hiçbir üreticinin destek vermemesi üzerine Ecclestone yeni seri fikrini iptal etti. Durum böyle olunca da Alfa Romeo yaptığı yatırımı acı bir şekilde arkasında çöpe atmak zorunda kaldı.
https://www.youtube.com/watch?v=b0cVFIk0_EE
Ferrari 288 GTO Evoluzione
Akıbeti 164 ProCar gibi olmasa da benzer sonu yaşayan bir diğer araç Ferrari 288 GTO Evo. WRC’nin 1980’lerde revaçta olan Grup B, pek çok üreticinin kıyasıya rekabetine sahne oluyordu. Ferrari, bu rekabete dahil olma kararı aldığında takvimler 1986 yılını gösteriyordu.
Pininfarina tasarımı 288 GTO Evo, 1987 sezonunda Grup B’de yarışmak için üretilmişti. Aracın 2.9 litre V8 motor, ikiz turbo ile 400 beygir güç üretebiliyordu. Ancak aracın fabrika verisi dışında Nordschleife’de yapılan bir gezide 7.800 devirde 650 beygiri gördüğü söyleniyor. Bu oranlar 30 yıllık bir araç için kesinlikle mükemmel.
Ferrari, 1987 sezonunda yarıştırmak için toplam 6 adet Evo üretti. Ancak bu araçlardan hiçbiri pistlere çıkamadı. Önce 1986 sezonu Portekiz rallisinde bir Ford RS200‘ün seyircilere dalması 3 kişinin ölümü ve 31 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan trajik bir olaya dönüştü. Ardından Fransa rallisinde şampiyon Henri Toivonen ve yardımcı pilotu Sergio Cresto, Lancia Delta S4‘ün kaza yapıp yanması sonucu feci şekilde hayatını kaybetti. Herkes Grup B’nin güvenliğini tartışırken Michel Wyder‘in de Toivonen ile benzer kaderi paylaşması, doğal olarak serinin fişinin çekilmesine sebep oldu.
İyi olan şey, üretilen tüm Evo’lar halen hayatta. Tanıtım aracı F40‘ın geliştirme çalışmalarının ardından koleksiyonerlerin eline düşerken, diğer 5 araç halen Maranello’da muhafaza ediliyor. Ferrari F40’ın Evo temelli olması da efsaneleşebilecekken yarı yolda kalan otomobili unutulmaz kılmayı başarmış gibi görünüyor.
Lancia ECV I – II
80’lerin yarıda kalan İtalyan’larından bahsedip de Lancia’yı es geçmek pek tabi ki olmazdı. Döneminin en dominant ralli aracı olan Lancia Delta S4 temel alınarak geliştirilen ECV, kompozit gövdesi ve farklı aero paketiyle bu adı almayı hak etmişti. Alüminyum-karbon alaşımı bir monokokun üzerine oluşturulan otomobili farklı kılan şey ise ilginç motor yapısıydı.
İtalyan motor cerrahı Claudio Lombardi‘nin eseri olan 1.8 litrelik dört silindirli motor TriFlux olarak adlandırıldı. Çapraz şekilde yerleştirilen valflerden her biri bir manifolda bağlanıyordu ve iki manifold motor kapağının üzerine konumlandırılmıştı. Emme valfinden tam önce yalnızca tek bir emme çıkışı konulmuş ve bujilere yer açılmıştı. Son olarak emme için dikey bir gaz akış borusu konumlandırıldı ve çift turbo için yer açılmış oldu. FIAT grubu bu karmaşık sistemin patentini alarak TriFlux olarak adlandırdı.
5 ileri şanzımana sahip araç bu teknoloji ile 600 beygir güç üretebiliyordu. Kurallardaki açıkları kullanmayı seven Lancia, bunu sonuna kadar değerlendirmişti ancak Toivonen’in ölümü ve Grup B’nin aniden iptal edilmesiyle beraber bütün planları suya düşmüştü. Ancak İtalyan marka bu aracın çöpe gitmesine razı gelemedi ve gizli şekilde Grup S için ECV II‘ye dönüştürdü.
ECV II görünüş bakımından mini bir Delta S4’ü andırıyordu fakat monokok yapısı ECV ile tamamen aynıydı. Grup S projesi, 164 ProCar’ın başarısızlığı sonucu başlamadan rafa kaldırıldı ve dolayısıyla ECV II de tarihe gömülmüş oldu.
Uzun zamandır okuduğum en keyifli haber içeriklerinden biriydi. Tebrik ve teşekkür ederim 🙂
İnsan okurken bilmediğim ne çok araç var diye düşünüyor. Teşekkürler yazı için.