Son 10 yılın hane halkı tüketim verilerine göre, ulaşım harcamaları yüzde 68’lik büyüyerek neredeyse gıda harcamalarıyla aynı seviyeye geldi. Son 6 ayda trafiğe kayıtlı motorlu araç sayısı 460 bin 639 adet artarken, en büyük payı 277 bin 659 adetle otomobiller aldı.
Türkiye’deki trafiğe kayıtlı araç sayısı gün geçtikçe artıyor. TÜİK’in hane halkı tüketim verileri incelendiğinde, son 10 yılda trafiğe kayıtlı araç sayısı 9,5 milyon artarak 22,6 milyona ulaştı. Online sigorta satış platformu Koalay.com’un derlediği verilere göre; Ocak-Haziran döneminde 536 bin 916 taşıtın trafiğe kaydı yapılırken 76 bin 277 taşıtın ise trafikten kaydı silindi. Böylece trafikteki toplam taşıt sayısı 460 bin 639 adet arttı. Son 6 ayda trafiğe yeni katılan 277 bin 659 bin otomobilin yıllık akaryakıt, motorlu taşıtlar vergisi, kasko ve trafik sigortası maliyeti 4,7 milyar TL’yi aşıyor.
İHA’da yer alan habere göre; TÜİK verilerini inceleyen Koalay.com, hane halkı tüketim harcamaları içerisinde, son 10 yılda yüzde 68 oranında artan ulaşım bütçesinin neredeyse gıda ile eşitlendiğine dikkat çekti. 2008’de bir aile, bütçesinin yüzde 22,6’sını gıdaya, yüzde 14,1’ini ulaşım giderlerine harcarken, bu yıl gıda harcamaları yüzde 19,7’ye düştü, ulaşım harcamaları ise yüzde 18,7 seviyelerine dayandı.
ULAŞIM HARCAMALARI SON 10 YILDA YÜZDE 68 ARTTI
Ulaşım harcamalarının toplam bütçe içindeki payı 2008 yılında yüzde 14, gıdaya ayrılan pay yüzde 22 ve konut ya da kiraya ayrılan pay ise yüzde 29 olarak tespit edilmişti. Aradan geçen 10 yılın sonunda gıda harcamalarında yüzde 12, konut ve kira giderlerinde yüzde 15 düşüş yaşanırken, ulaşım harcamaları yüzde 68 oranında arttı. 2017 yılı verilerine göre aile bütçesinde konut ya da kira giderleri yüzde 24,7, gıda harcamaları yüzde 19,7 ve ulaşım harcamaları yüzde 18,7 pay aldı.
HER YENİ OTOMOBİL İÇİN 280 AĞAÇ DİKİLMELİ
Artan araç sayısı, karbondioksit salınımının da ciddi boyutlara ulaşmasına neden olduğu kaydedilirken, bir ağaç normal şartlarda yılda ortalama 25 kg karbondioksiti filtrelerken, yanızca bir otomobil yılda 7 bin kg karbondioksiti atmosfere salıyor. Bu etkinin en aza indirilmesi için, araç başına 280 ağaç dikilmesi gerektiği bildirildi. Yılın ilk yarısında artan araç sayısı düşünüldüğünde ise bu salınımın etkilerini yok etmek için toplam 77 milyon yeni ağaca ihtiyaç bulunuyor.
Artan nüfus karşısında insanlar bir yerden bir yere ulaşabilmek için her geçen gün daha fazla kayıp veriyor. Gelişen ülkelerin en büyük derdi nüfus küçülmesi iken bizim gibi hızla nüfusu artan ülkelerde böyle bir tablo ile karşılaşmak şaşırtıcı değil.
Kesinlikle katılmıyorum. Bizden çok daha kalabalık Japonya vs gibi ülkeler de var. Medeniyet sadece bir şeye ulaşabilmekle orantılı değildir, bilinçli tüketmek ve bu bilinci hayatın geneline yaymakla mümkündür. Çok samimi söylüyorum, öyle bilinçsizce sıfır araç alma sevdasına girdik ki ve bunun için borçlandık ki, şu anda içinde bulunduğumuz durumdan toplum olarak da sorumluyuz. Eskiden bir şeye sahip olabilmek için biriktirip 3 senede almak söz konusu iken, şimdilerde kredi çekip "binerken öderim" demek ve bunun için 4 senelik fazlaca ödemeyi göze almak daha kolay geldi ve bunu tercih ettik. Bu yüzden, her yer araba doldu taştı rahat hareket edemez olduk ve bu çok dar bir süre içerisinde oldu. Şehir altyapılarımız da bunu elbette kaldıramadı. Kendi çevremde -ne yazık ki ben de dahil- taşıt kredisi, ev kredisi veya kredi kartı borcu bulunmayan kimse kalmadı. Herkesin çok ciddi borçları var artık.. Halbuki, ne yapmalıydık? Örnekte verdiğim Japonya gibi, birçok Avrupa ülkesi gibi toplu taşıma (özellikle de raylı taşıma) kullanımını arttırmalı, özellikle küçük şehirlerde bisiklet ve elektrik motorlu taşıtlar kullanmayı tercih etmeliydik. Japonyada insanlar Pazar'dan Pazar'a arabalarına biniyorlar yahu.. Avrupada Profesör'ler işlerine mutlaka bisikletle gidiyor. Bu adamlar ekonomik refahı bizden çok daha yüksek olmasına rağmen, aptallar mıydı da bu yolları tercih ettiler? Kim bilir kaç yaşındaki arabalarını defalarca tamir ettire ettire kullanmayı tercih ettiler de, salaklıklarından mı? Şunu kabul etmeliyiz. Lükse fazlaca düşkünüz. Eminim ulaşabiliritemiz Avrupa seviyesine çıksa, doğmamış çocuğumuzun altına Mercedes çekeriz. Akıllanmamız gerek. Ben de bugün sırf bu yüzden, gittim bisikletimi onardım ve yaşadığım küçük şehirde artık çoğunlukla bisiklet kullanıcam.
Ulaşım giderlerinin artması çok normal. Temel sebep akaryakıt fiyatlarındaki artış. Sadece araç sahipleri etkilenmiyor ki, akaryakıta zam gelince toplu ulaşımlar da ciddi zamlanıyor maalesef. Ulaşım giderlerinin mutfak giderlerine yaklaşması (hatta geçmesi) tek başına bekar hayatı yaşarken benim için geçerliydi. Ama aile bütçesinde bu oranı yakalamak bana pek mantıklı gelmedi açıkçası.
chesteren demiş ki:
↑
Kusura bakmayın da, olayı sonradan görme gibi ruh haline dayalı sıfır araç alma sevdasına indirgemek çok büyük haksızlık. Avrupa'nın bir çok yerinde evlerde fert başına araba var. İnsanlar "ya yurtdışında herkes tank gibi arabalara biniyor, biz niye eski püskü arabalara binelim. çoluk çocuğun canı can değil mi" diye düşünmeye başladı.
Ülkemizde 3 senede araba parası biriktirilmiyor maalesef. Kredinin faizli geri ödemesi bittiğinde toplam ödenen tutar, o zamanki 0 km fiyatına denk geliyor. Kredi fazladan 3 sene fazladan kullanma imkanı sunmuş oluyor.
Altyapı konusu ise bambaşka. Altyapı araç sayısını değil, nüfusu kaldıramıyor. 20 katlı 5-6 blokluk toplam 500 dairelik bir siteyi çok dar alana yapıyorlar. O kadar yoğunluğu ne mevcut ulaşım altyapısı kaldırır, ne kanalizasyon kaldırır, ne elektrik, ne internet, ne de su altyapısı kaldırır. Yani sadece araç sayısı arttı da trafik oluştu değil, toplu ulaşım imkanları da yetersiz kalıyor o bölgelerde.
Yeterli refah seviyesini yakalamış olsam doğmamış çocuğumun altına Mercedes çeker miyim bilmem ama hobi olarak sağlığım el verdiği sürece arabamın yanında bisikletimi de aktif kullanırım.
Sonradan görme tabiriniz hoş değil, densiz bir tartışma haline döndürmeden cevaplamak isterim.. Cevabım konu başlığından ziyade, Özgür Bey'e idi ve burada kalabalıklaşmaktan ziyade bu harcama kriterinin artmasındaki esas sebebin bilinçsiz tüketimimiz olduğunu vurgulamaya çalıştım. Çuvaldızı kendime/kendimize batırmak yani esas yaptığım. Şahsi araç kullanımını ile edineceğiniz masrafı hiçbir şekilde toplu taşımadaki ile bir tutamazsınız. Ben millet olarak çocuğunun canını önemseyenden ziyade, daha çok hangi ışıkta mobese beni görmez, nasıl en hızlı gidebilirim, emniyet şeridi vs nasıl kullanabilirim gibi tutarsızca davranan insanları görüyorum. Ve belki de bu yüzden, gözlemlerim daha çok olumsuzluklar üzerine. Arabasını yenilerken amacı güvenlik olan insan sayısı, içten içe komşum-eşim-dostum beni arabamla yargılasıncıların 100'de 1'i kadardır muhtemelen. Bizde otomobil en kolay ulaşılabilir statü simgesi olduğundan, vaziyeti hiç daha ötesine geçiremedik. Ayrıca akaryakıtı ithal ettiğimiz için ve yeryüzünde sürekli olarak azalan bir seyirde olduğu için, ne kadar az tüketsek o kadar kardır. Bilinç hepimizin elinde, lütfen salt eleştiri yapmak için eleştirmeyelim.
chesteren demiş ki:
↑
Kusura bakmayın da önceden bi aylık maaşla bi tane murat 124 bile olsa alınabiliyordu. Şimdi bir aylık 1603 TL Asgari ücretle motor bile alamıyorsunuz. Para biriktirmek zaten imkansız, öyle olunca kredi çekeyim bankaya ödeyeyim sistemi daha kolay. Ki siz de belirtmişsiniz siz de aynı sistemi kullanıyormuşsunuz
Dünyanın en maliyetli ulaşım giderlerine sahip ülkelerden biriyiz. Ötv, mtv, kasko, trafik sigortası, akaryakıt derken maliyetler daha fazla artıyor. Bu kalemler de oldukça pahalı. Bugün bir araba sahibi olmak, neredeyse bir çocuk okutmakla eş değer. Aracını hiç kullanmayan, trafiğe çıkmayan, yani ulaşım için bile kullanmayan biri yılda kaç bin lira masraf yapıyor ? Hal böyleyken ulaşıma harcanan paranın yüksek olması normal.
Ulaşım maliyetini minimuma indirecek şey kaliteli toplu taşımadır. Ama kaliteli toplu taşıma için önce düzgün bir nüfus ve şehir planlamasına ihtiyaç vardır. 80-85 milyonluk bir ülkenin kaç milyon vatandaşı bir kaç büyük ile sıkıştırılmış yaşamaya çalışıyor ? 81 vilayetli bir ülkede en az 30-35 milyon vatandaş 5-6 büyük ile mahkum bırakılmış vaziyette. Bu şartlarda bireysel ulaşım maliyetlerini aza indirecek bir kalitede toplu taşıma ve şehir planlama hizmeti sunulması mümkün değil. Özel sektör yükünü ve iş imkanlarını 81 vilayetin geneline yayıp daha dengeli bir nüfus yayılması politikası izlenmeli. Bu sayede sistemleri oturtmak daha mümkün.
sonradan görme dediği siz değilsiniz ama, ikimiz de sözleşmiş gibi kusura bakmayın yazmışız da bakmışsınız olsundu. Eleştri yapmış olmak için değil katılmadığım bi noktaya değinmiştim. sonuçta siz görüşüme katılmak zorunda değilsiniz ben de sizin 🙂
alfhonso demiş ki:
↑
Üstat sana yazmadım zaten, haber içinde mesajı cevapla butonundan yazınca böyle alıntısız çıkıyor şimdi algıladım. Forumda yazmak daha sağlıklıymış..
Senin mesajına hiçbir diyeceğim yok ama yazmışken sormuş olayım, hangi dönemde tek maaşla murat 124 alabiliyorduk? Gerçekten merak ettim.
chesteren demiş ki:
↑
benim çocukluğumda çırak vardı bizim, bi aylık o dönem 750 lira maaşına 675 lirasına 74 model 124 almıştı 🙂
aynı dönem biz de 725 liraya 72 model almıştıık
sene 2000 falandı
Bunun en büyük sebeplerinden biri Türkiye şehirlerinin akla, mantığa, yurtiçi-yurt dışında yapılmış projelere, akademik çalışmalara göre büyümemesidir. Bisiklete, yürüme üzerine kurulmuş bir kent yapısına sahip şehirler yapmayanlardır. Yanlış yapılan kentsel dönüşümdür. Bitmeyen müteahhit iştahıdır. Müteahhitten beslenen/nemalanan belediyelerdir. Yeni şehirleşecek arazileri belirlerken tek amaçları kupon arazi üzerinden sebepsiz zenginleşme peşinde koşanlardır. Göz göre göre Ataşehir, Başakşehir gibi ucube yerleri yapanlardır. Anadolu'ya iş/aş/hizmet götürmeyip herkesi büyük kentlere yığan devlettir. Toplu taşımayı geliştirmeyenler, toplu taşımada tacizi önlemeyenlerdir. Tabi bir de bilinçsiz Türk halkı ve bitmek bilmez açlığıdır. Tuvalete bile arabayla gitme sevdasıdır.
Bence en büyük sebeplerden biri toplu ulaşımın çok kötü olmadı. Ben işe gelip giderken servis kullanıyorum çünkü arabaya göre en fazla 5 – 10 dakika farkediyor. Bu durumda servisi tercih etmek mantıklı. Rahat, hızlı, bazen uyuyorum, bazen kitap okuyorum, bazen de telefona bakıyorum. Ama servisi kaçırırsam arabayla gidiyorum çünkü velediye otobüsünde 300 kişiyle yarım saat 40 dakika ayakta gitmekten nefret ediyorum.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
chesteren demiş ki:
↑
Aslinda sifir otomobil sevdasina girmedik, bu bize dayatildi. Sadece tuketen bir topluma evrildik zaman icerisinde. Bu da zamanla oldu tabi..Taksit sayilari artti, isi daha cazip kilmak icin cesitli indirimler yapildi ve bu reklamlarla desteklendi. E ne oldu sonunda. Bizim olmayan bir mala bilmem kac yil borca girerek sahip olmaya basladik. Oyle bir sekilde yayildi ki ulkede kredi karti ve kredi borcu olmayan bir insan yok gibi bir sey..
Sehir planlamasi denen bir sey zaten yok. Alt yapimiz fazlasiyla yetersiz. Nufusun 4/1 gibi bir kismi Istanbul’da yasiyor. Bir miktar fazla yagmur yagdiginda olanlari goruyoruz. İnsanimiz da fazlasiyla gosteris meraklisi, kimse toplu tasimaya ve bisiklete binmek istemez.
Yani bir cok nedeni var burada konussak sayfalarca malzeme cikar bu konudan 🙂
chesteren demiş ki:
↑
Birincisi, sonradan görme tabirini size karşı kullanmadım. Direk olarak "sonradan görme gibi ruh haline dayalı sıfır araç alma sevdası" kısmını bir arada okuyun, anlam karışmasın.
İkincisi, salt eleştiri yapmak için eleştiriyorsunuz. Ben de tam olarak bundan duyduğum rahatsızlığı belirtmeye çalışmıştım.
bu konuda uzun uzadiya yazilir ama, kartvizit icin araba alan, sahip oldugu araci sanki kendi tek basina uretmis gibi ego kasanlar varken, bizim toplum bu derece insanlara insan oldugu icin degilde sahip olduklarina gore deger veriyorken, bunun olmasi gayet normal..
Bunun sorumlusu toplu taşıma sistemini düzgün kuramayanlardır. Avrupa'da kimse arabasını öyle yıllarca falan da tamir ettirmez büyük bir arıza veya masraf çıkana kadar biner sonra hurdaya verir o sebeple 300-400 euroya tonla araba bulunur ama işçilik dehşet pahalı olduğu için insanlar elini sürmek istemez.
kaanc5 demiş ki:
↑
toplu tasimanin duzgun olmamasinin sorumlusu da halkin kendisi, kac kisi belediyeye dilekce verdi ? kac kisi ben niye ayakta gidiyorum kardesim bos dolmus gonderin dedi ? resmi bir sikayette bulunmayip, resmi mercilerin kapisini asindirmadan, her gun otobuste balik istifi giden ve sadece kendi arkadas cevresinde sikayet edip, bir makam sahibi gorunce de hersey yolunda buna da sukur diyen kesim oldugu surece, toplu tasima da duzelmez.