Testler

Güneş Tutulması: Fiat 500 1.2 Lounge




Geçmişe duyulan özlemin bir dışavurumudur aslında ‘retro’. Ancak tüm arabalar gittikçe birbirine benzeyip sıradanlaştığında ve fikirler tükendiğinde; markaların ceplerinden uzun zamandır orda duran, çoktan unuttukları, buruş buruş kağıt parayı çıkartıp, düzeltip, bozdurup harcamalarına verilen ad artık. Mamafih her markanın portfolyosu buna müsait değil, her üreticinin tarihi ikonlar üretemedi. Buna en çok ihtiyaç duyanlardan biriyse, atalarına minnettar.

Fiat CEO’su Sergio Marchionne’nin ismine aşina olanlar onu çoğunlukla Avrupa otomotiv sanayisinin gidişatından dem vurduğu demeçlerinden tanıyorlar. Üç sene önce iflasın eşiğinde satın aldığı Chrysler’i muazzam bir azimle senede 1,5 milyar dolar kar eder hale getirdi ama bu bile, Fiat’ın zararlarını kapatmaya ancak yetiyor. Hiç yetmeyedebilirdi – şayet 500 bu kadar satmasaydı. 2007’den bu yana piyasada olan Fiat 500, bu yılın ilk yarısında toplam 119.836 adet satılırken en büyük rakibi Mini, 83.150’de kaldı.

1957’den 1975’e dek neredeyse 4 milyon örneği üretilmiş efsanevi öncüsü, ilk şehir otomobillerinden biri olarak kabul ediliyor. Küçük, pratik ve her şeyden önemlisi ucuzdu. Ancak aynı Volkswagen Beetle ve Mini gibi, 500’ün misyonu artık halka hizmet etmek değil, mirası ve tarzıyla para yapmak.

Tasarım

Segmentiniz buysa, birkaç dakikalık bir test sürüşünün ardından fiyatını sormadan satın alacağınız türden bir araba 500. Başka hiçbir otomobile benzemiyor, çok çekici ve değerli duruyor. Yollardaki diğer A segmentleri yerli üretimmiş de, bir tek o ithalmiş izlenimi veriyor. Çocukken akrabalarımızın yurtdışı seyahatlerinden döndüğünde getirdiği pahalı oyuncaklar gibi. Bir Ferrari ya da Maserati’de karşılaşacağınız şıklık ve yoğunlukta İtalyan detaylarıyla dolu her tarafı.

İç mekan

Benzer intiba içerde de sürüyor. Boydan boya uzanan gövde rengi kaplama, krom ayrıntılar ve içiçe yerleştirilmiş kadran çok orijinal. Orta konsoldaki ucuz plastiklerle ilgili sorunsa kalitelerinden ziyade yoğunlukları; üstlerindeki ne işe yaradıklarını belirten küçücük beyaz yazı/şekiller o simsiyah bölgeyi “açmaya” yetmiyor ve insanın içini karartıyor. Nefis görünen kapı kollarına uzandığınızda parmaklarınıza yansıyan his ve çıkan sesse, arabanın fiyatını göz önünde bulundurunca şaka gibi. Dikkatsiz kullanılmış bir 500’ün içindeki boyalı ve krom görünümlü bölgelerin birkaç sene sonra alacağı hali düşünmek insanı korkutuyor. Ön taraf açılır, daha doğrusu açılmaz, yani açılmayan, sadece sabit camdan oluşan tavanın da etkisiyle ferah; görüş açıları çok iyi; arka koltuklarsa boyu 1.75’e kadar olan yolcuları rahatça ağırlıyor.

Motor / Şanzıman

Bu motora yabancı değiliz: 1.2-litre benzinli ünite 8 subaplı, 69 hp/102 Nm üretiyor ve eskiden Palio’da da kullanılıyordu. Dolayısıyla parçaları bol ve ucuz; tek artısı da bu. Şehiriçinde 7,5 litre gibi görece düşük bir tüketim değeri var ama 1.2 500’ün yalnızca 865 kg ağırlığında ve piyasadaki en yavaş otomobillerden biri olduğunu düşündüğünüzde bu bile yüksek kalıyor. Motora eşlik eden “Dualogic” otomatikleştirilmiş manuel şanzıman emsalleri gibi yalnızca vites değiştirmeye yarıyor – 10 yıl önceki hızla. Yokuşlarda kaydırması, geri geri çıkarken kabine balata kokusu dolması ve vites yükseltirken zamanın durması bu tip şanzımanlarda aşina olduğumuz özellikler ancak bir de kickdown’lara tepkisiz kalarak vites küçültmek yerine 2-3 bin devirden arabayı hızlandırmaya çalışması var ki, zaten yeterince yavaş 500’ün iyice hantallaşmasına sebep oluyor. Bu davranış özellikle sollamalar sırasında çok tehlikeli olabilir. Bunlar şehiriçi ve sıkışık trafikte sıkıntı yaratmıyor ama yollar biraz açıldığı anda insanın suratına çarpıyor. Özetle Fiat 500’ün motor-şanzıman ikilisi çok geriden geliyor.

Direksiyon / Fren

Her şeye rağmen 500 genellikle keyif veren ve yüzünüzü güldüren bir mini. Elektrikli direksiyonu her ne kadar hissiz olsa da direkt ve hızlı çalışıyor, yumuşaklığı da arabanın boyutlarıyla birleşince şehiriçi manevralara zevk katıyor. Konsoldaki bir düğmeyle daha da yumuşak hale getirilebiliyor ki bunun mühendislerin sırf boş kalan o bölgeye bir düğme daha ekleyebilmek için uydurdukları bir özellik olduğunu düşünüyoruz zira standart haliyle bile fazlasıyla hafif. 500’ün frenleri de takdiri hak ediyor; bir üst sınıf çoğu araba bu stabiliteyle duramıyor.

Sürüş

Bu paragrafa dek, bu tip bir arabanın kullanım amacı doğrultusunda tolere edilebilecek ve artıları tarafından hemen hemen kapatılan eksilerle geldik. Fakat Fiat 500’ün görmezden gelinemeyecek gerçek bir kusuru var: süspansiyonları. Bu kadar yüksek ve kısa bir arabanın güvenli biçimde yol tutmasını sağlamak elbette kolay değil ama bunun tek yolu onu Bugs Bunny’ye çevirmek de olmamalı. Araba yolda hoplayıp zıplayarak gidiyor ve kısa dingil mesafesinin de etkisiyle tüm girinti çıktıntılar aynen vücudunuza yansıyor. İnce kollu jantlar 185/55/15 ebatlı Bridgestone Turanza ER300’lerle kaplanmış, yani bu durum üstünde lastiklerin bir etkisi yok. Abarth türevlerini düşünmek bile istemiyoruz.

Sonuç

Özgün ve özel hissettiren otomobillere himmet etmeye ve onları ön plana çıkarmaya meyilliyiz – her şeyden önce otomobil bizim için bir iş değil bir tutku. Ancak Fiat 500, yaklaşık 40 bin liralık fiyatıyla müsamaha sınırlarımızı zorluyor. Bu etiketi doğrulayabilmek için en azından çalışan süspansiyonlara ve yeni nesil aşırı beslemeli bir motora ihtiyacı var, ki yurtdışında bu ikincisi mümkün; 0.9-litrelik TwinAir cuk oturabilirdi. Ancak bu haliyle biçim, işlevin ötesine geçiyor.

Yazı: And Mehmet ÇETİN

Faruk

Küçüklüğümden beri sahip olduğum otomobil aşkı zaman içinde beni Otopark ailesinin bir parçası haline getirdi. Aileye katıldığım ilk günden beri siteyle ilgilenmeye zevkle devam ediyorum...

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu