Not: Konu biraz uzun olabilir, baştan özür dilerim. Okumaya üşenmeyen arkadaşlara da şimdiden teşekkürler.
2014 Eylül ayı sonlarında, Mart ayında makyajlı kasa geleceğinden o zamanki 1 serisinin kampanyada olduğunu öğrendim. Lansmanından beri beğendiğim, hayalini kurduğum arabadır, hem hb hem arkadan itiş sever olarak. Aileyle girilen diyaloglar sonucu gidip bakılmasına karar kılındı. Tabii ki beğenildi. O zaman kullandığımız 2005 Sorento'yu sattıktan sonra iş teferruata kaldı. Tek paket olarak satıldığından ne yazık ki istenilen opsiyonlar eklenemiyordu, dert değildi. İlk önce Esenboğa Borusan'a gidildi, renk ve sunroof arasından renk seçildi, gece mavisi rengi soruldu. Türkiye'nin hiçbir yerinde ellerinde bulunmadığı cevabı alındı. Yılmadık, Balgat Borusan'a gittik. (Cidden opak renkten nefret ediyorum.) "Kalleş" satış müdürü bize yalan bilgi vermişti! Ellerinde o renkte, hem de Ankara'da bulunmaktaydı! Sevinildi, krediler çekildi, işlemler başladı.
Gün, 22 Ekim. Plaka işlemleri hallolmuştu. Arandık, Balgat Borusan'a gittik. Gözlerimin önünde hayallerim yatıyordu. Satış elemanın verdiği bilgilerden sonra (bu arada onlardan sonra neler neler öğrendim arabayla ilgili aklınız durur, anlamsız derecede bilinmeyen özellik var) tuşa basıldı ve ilk marşı duyduk. Benden mutlusu yoktu.
İlk 20 km rüya gibiydi. Hem sürüş hem konfor bakımından doruk noktasındaydım. Eve gittikten sonra bile sırıtmaya devam ediyordum.
Ertesi hafta boya koruması yaptırdım. Gözüm gibi bakıyordum. Kıymetlimdi, ufacık çizik olmasın üstünde istiyordum. Tabii ki her park edişimde fotoğrafı eksik etmiyordum.
Zaman geçtikçe güzelleştirmek istedim. Tabii ki ilk hedef cam filmiydi. Sonax'la anlaştım, gidip yaptırdım. Hem sıcaklık, hem yakma, hem görüntü olarak memnun kaldım.
Daha sonra iç trimlerden sıkıldım, o ara da M2 duyurulmuştu, onun iç trimdeki karbon detaylara kaplattım. Kolçak içi de yumuşak plastik olmasına rağmen kadife folyo aldım, kapladım. Çok hoşuma gitmişti.
Aliexpressle içli dışlı oldum tabi bu dönemlerde. Oradan siparişlerimin haddi hesabı yok, anahtarlık, pedal, sol tutacak yerine gözlük kabı falan, bir sürü şey sipariş ettim. Orijinal olmasalar da kaliteleri beni memnun etti.
Daha sonra krom detayları sevdiğim için cam çıtalarını krom yapmak istedim, onları da N11'den sipariş edip orijinal plastik çıta üstüne yapıştırdım. Sonuçtan memnun kalmıştım.
Yavaş yavaş performansı yetmemeye, daha fazlasını istemeye başladım. İnsanoğlu doyumsuz sonuçta. İlk önce ses için son susturucu iptali yaptırdım, iki gün sonra da Ankara RSA'da soft yazılım yaptık. İkisinden de oldukça memnun kalmıştım. 0-100 7 saniyelerin altına indi. Son susturucu iptali sonrası alt devirler az da olsa ölse de sesi hem homurtularıyla hem fokurdularıyla beni mest ediyordu. Sürekli manuel kullanıyordum. Adeta arabanın içindeki saklı canavar ortaya çıkmıştı. Bir kez daha aşık olmuştum.
Şaka makinesi olmuştu, dolayısıyla arkadaki yazılar da gitmeliydi. WD40 ve diş ipi yardımıyla onları da söktüm.
Arkadaşla yaz dönemi boşluğundan da faydalanıp birkaç fotoğraf çekelim istedik.
Tabi bu zamana kadar ufak tefek kazaları da oldu. Sürtüp kaçanlar mı dersiniz, altına almaya çalışanlar mı dersiniz, hırsızın camı kırması mı dersiniz, büyük olmasa da ne ararsanız var.
Her şey geçen hafta 3 Ağustos Perşembe'ye kadarmış ne yazık ki. Yeni yağan yağmurda Çayyolu Alacaatlı caddesinde viraj içinde tümseğe girdim, arabanın önü bir anda sola baktı. Toplamaya çalışırken yağmurun çok büyük etkisiyle fazla sağa kontra verdim ve spin attım. Her şey o ana kadar normal, çünkü hızım 70 civarı. Normalde olması gereken şey spin atıp durmakken geri geri hiç hız kaybetmeden, sağda kaldırım kenarında duran Renault Master'a doğru kaydım. O anda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ellerimi direksiyondan çektim, gözlerimi kapadım ve çarpmayı bekledim. Bir anda her şey bitmişti. Airbagler suratıma patlamış ve temassızlıktan dolayı korna çalmaya devam ediyordu. Toz bulutu içinde direksiyonun arasına airbagi sokmaya çalışırken bir yandan da kemeri sökmeye uğraşıyordum. O anda arkamdan başka arabayla gelen arkadaşlarımdan biri kapıyı açtı, beni indirdi. Alo alo sesleri geliyordu arabanın içinden ama tabi şokla hiçbir şeyin farkında değildim. Sonradan farkına vardım ki BMW'nin SOS sistemi devreye girmiş, görevli benimle irtibat kurmaya çalışıyordu. Arkadaşım konuştu, ambulans ve polis istedi. 5 dakika içinde ikisi de geldi. Bende ufak tefek sıyrıklar dışında hiçbir şey olmaması sadece arabayı düşünmeye itti. Üzgündüm, ağlamak istiyordum. Etraftan sesi duyup gelen insanları kendimin iyi olduğunu ikna ettikten sonra tek yapabildiğim arabaya bakmaktı. Üzgündüm. Yıllarca beni taşımış, zevklendirmiş, anılara vesile olmuş gözümden iyi baktığım arabam metal yığınına dönmüştü. Orada bunun son ayrılığımız olduğunu biliyordum. İşin kötü tarafı atlattığım kaza az bir şey değildi, kaldırımdaki ağaç ya da Master olmasa, yol kenarındaki sitenin çitlerini aşıp otoparka düşmem işten bile değildi. İşin garip tarafı yolumda sakin sakin gidiyordum, ne bir yanlama ne bir gaza oturma vardı. Gerçekten her şey bir anda oldu, ve bitti. Bunda zaten ıslakta iyi olmayan Pirelli Cinturato P7'lerin ömrünü doldurmasının çok büyük etkisi var.
Fotoğrafta pek belli değil ama sağ ön, cama kadar girmişti neredeyse, cam çatlak falan. Motor desen ortalıkta yok zaten.
Omzumun üstünden Master'a bakarkenki korkumu ve airbag kokusunu ömrüm boyunca unutamayacağım sanırım.
Neyse, bu da tecrübe olmuş oldu diye bakıyorum artık. Anladığım üç şey var:
1) Herhangi bir şeye gereksiz derecede değer vermeyeceksin.
2) Ülkemin "mükemmel" yollarında, yaz yağmurundan sonra ESP kapalı gezmeyeceksin. Muhtemelen sistemler açık olsa oradan sıkıntısız çıkardım.
3) Ne olursa olsun, ne kadar kısa mesafe olursa olsun kemer takın. Hayatımı kurtaran şey o sıkkınlık veren, bunaltan, darlayan siyah 5 santim genişliğindeki şey çünkü.
Velhasıl kelam, o gece 3 saat trafik polisi beklendi, alkol raporu alındı zart zurt derken çekici çağırıldı ve araba Borusan'a gönderildi. Borusan'ın çıkardığı masraf tam tamına 170 bin TL. Evet, muhtemelen motor ve şanzıman değişmesi gerekti, arka aks kırılmıştı, diferansiyel yağ akıtıyordu falan filan. Araba haliyle pert duruma düştü. Kaskosuz gezmemenin faydaları da burada devreye girdi.
Buraya kadar dayanabilmiş olanları gözlerinden öpüyorum. Sanıyorum bunları anlatarak ciddi bir veda etmem gerekiyordu. Zaten garajda yaptıklarımı anlatan bir konu açmak istiyordum, bu vesile olmuş oldu.
Bitirmeden önce 3 sene içerisinde gördüğüm artıları ve eksileri yazayım.
Artılar:
Öncelikle bir binek aracın dengesi ne kadar önemli bilmiyorum da, kullandığım en dengeli arabalardan birisi. Hem yüksek hızda hem düşük hızda virajlarda oldukça güven veriyor. Yola yapıştığını hissediyorsunuz. Yazılım sonrası 240-250leri dahi gördüm ve ufacık korkutmadı.
İç malzeme kalitesi oldukça iyi. Sınıfından bu beklenirdi zaten.
Motor şanzıman uyumu son derece başarılı. ZF, DSG kadar hızlı olmasa da ondan konforlu, ve tepkileri çok ama çok iyi. 8 vites olmasıyla beraber 170-180 gibi hızlarda bile 3bin devir bandında kalıyor.
İzolasyonu, özellike RFT lastiklersiz gayet başarılı.
Yine RFT lastikler olmadan konforu ve süspansiyonları çok iyi. RFTler arbayı öldürüyor. Arabayı aldığınız gibi çıkartın, benden size tavsiye.
Kişisel olacak belki ama, görünüş. Özellikle uzun kaput tasarımı benim çok hoşuma gidiyor.
Aynalar kocaman. Geri görüş kamerası ve ekran kalitesi çok iyi.
Direksiyon ele güzel oturuyor ve büyüklüğü çok iyi.
Servotronic ciddi iş yapıyor. Bunu kullandıktan sonra başka rabayı kullanınca değişken oranın ne kadar faydalı olduğunu hissediyorsunuz.
Farların aydınlatması ve rengi. Ne Mercedes gibi aşırı mavi, ne ledler gibi az aydınlatıyor. Olması gerektiği gibi önünüzü sabah yapıyor. Ayrıca şimşek hızında selektörünü özleyeceğim.
Dönüş çapı ve manevra kabiliyeti de oldukça iyi. Ibiza kullandıktan sonra fark ettim bunu da
Yakıtı da yine iyi tarafta. 1400 kg ve 136 beygir arabayı 100 km'de 4 litre bile yaktırdığım oldu. Ankara şehir içi sakinde 7.5-8, İstanbul 2 saatlik dur kalk aşırı trafikte 11.5 gördüm en fazla. İstanbul şehiriçi de 9 olur. Ankara karma 7 litreyle gezmek mümkün.
NCAP testini birfiil yapmış bulundum, oldukça güvenli.
SOS sistemi gerçekten çok başarılı. Bana ulaşmaları 10 saniye bile sürmedi. Ekranda GPS konumum falan her şey gözüküyordu. Gerçekten hayat kurtarabilecek bir özellik.
Eksiler:
Koltuklar konforlu olsa da destek bakımından vasatın altı.
RFT cidden öldürüyor, kısalar falan çok hissediliyor.
Bir nebze arka yaşam alanı.
Opsiyonlar beni cidden çıldırtıyordu. Çakmak gibi ufak şeyler bile opsiyon. Arka kol dayama yine 3'e bölünen koltuk opsiyonu alınınca geliyor falan. Değişik değişik şeyler.
Direksiyon şehir içi ve manevralarda biraz ağır tarafta kalıyor.
Ses sistemi vasatın altında. Netlik konusunda sıkıntısı yoktu da ne midler mid ne basslar bass. Harman Kardon da o kadar başarılı değil ama baz versiyonun yanında çok çok daha iyi tabi.
Özetlemek gerekirse, oldukça dengeli ve eğlenceli bir araba. Arka yaşam alanı söylenenin aksine yaşanmaz değil, evet Golf'e göre biraz dar falan ama abartılıyor. Bagajı küçük değil yine. 3 sene içerisinde bana hiç sorun çıkarmadı, bunun en büyük etkisi 2014 Temmuz sonrası banttan çıkışlı olduğu için muhtemelen. Ekran ve sistem de yeni tipti dolayısıyla. Almak isteyen veya düşünen varsa tavsiye ederim. Yalnız opsiyonlu bir şey bulmaya çalışın. Özellikle SOS sistemi kesinlikle bulunmalı. Gönül isterdi ki yurtdışındaki gibi concierge sistemi falan da pahalı olmasa da kullanabilsek ama onun için de önce navigasyon opsiyonu falan lazım. Ah ülkem, senin vergilerini seveyim. Bu arada Esenboğa Borusan servisinden de müşteri olarak cidden memnun kaldım, eklemeden geçmeyeyim.
Anlatmak isteyip de unuttuğum veya aklıma gelmeyen birçok şey varmış gibi hissediyorum, muhtemelen var da. Sormak istediğiniz, kafanıza takılan herhangi bir şey varsa sorabilirsiniz, elimden geldiğince cevaplarım. Bir sonraki arabaya kadar bu garajın kepenkleri kapanıyor ne yazık ki.
Gerçekten özleyeceğim. Her şey için teşekkürler...
2014 Eylül ayı sonlarında, Mart ayında makyajlı kasa geleceğinden o zamanki 1 serisinin kampanyada olduğunu öğrendim. Lansmanından beri beğendiğim, hayalini kurduğum arabadır, hem hb hem arkadan itiş sever olarak. Aileyle girilen diyaloglar sonucu gidip bakılmasına karar kılındı. Tabii ki beğenildi. O zaman kullandığımız 2005 Sorento'yu sattıktan sonra iş teferruata kaldı. Tek paket olarak satıldığından ne yazık ki istenilen opsiyonlar eklenemiyordu, dert değildi. İlk önce Esenboğa Borusan'a gidildi, renk ve sunroof arasından renk seçildi, gece mavisi rengi soruldu. Türkiye'nin hiçbir yerinde ellerinde bulunmadığı cevabı alındı. Yılmadık, Balgat Borusan'a gittik. (Cidden opak renkten nefret ediyorum.) "Kalleş" satış müdürü bize yalan bilgi vermişti! Ellerinde o renkte, hem de Ankara'da bulunmaktaydı! Sevinildi, krediler çekildi, işlemler başladı.
Gün, 22 Ekim. Plaka işlemleri hallolmuştu. Arandık, Balgat Borusan'a gittik. Gözlerimin önünde hayallerim yatıyordu. Satış elemanın verdiği bilgilerden sonra (bu arada onlardan sonra neler neler öğrendim arabayla ilgili aklınız durur, anlamsız derecede bilinmeyen özellik var) tuşa basıldı ve ilk marşı duyduk. Benden mutlusu yoktu.
İlk 20 km rüya gibiydi. Hem sürüş hem konfor bakımından doruk noktasındaydım. Eve gittikten sonra bile sırıtmaya devam ediyordum.
Ertesi hafta boya koruması yaptırdım. Gözüm gibi bakıyordum. Kıymetlimdi, ufacık çizik olmasın üstünde istiyordum. Tabii ki her park edişimde fotoğrafı eksik etmiyordum.
Daha sonra iç trimlerden sıkıldım, o ara da M2 duyurulmuştu, onun iç trimdeki karbon detaylara kaplattım. Kolçak içi de yumuşak plastik olmasına rağmen kadife folyo aldım, kapladım. Çok hoşuma gitmişti.
Daha sonra krom detayları sevdiğim için cam çıtalarını krom yapmak istedim, onları da N11'den sipariş edip orijinal plastik çıta üstüne yapıştırdım. Sonuçtan memnun kalmıştım.
Yavaş yavaş performansı yetmemeye, daha fazlasını istemeye başladım. İnsanoğlu doyumsuz sonuçta. İlk önce ses için son susturucu iptali yaptırdım, iki gün sonra da Ankara RSA'da soft yazılım yaptık. İkisinden de oldukça memnun kalmıştım. 0-100 7 saniyelerin altına indi. Son susturucu iptali sonrası alt devirler az da olsa ölse de sesi hem homurtularıyla hem fokurdularıyla beni mest ediyordu. Sürekli manuel kullanıyordum. Adeta arabanın içindeki saklı canavar ortaya çıkmıştı. Bir kez daha aşık olmuştum.
Şaka makinesi olmuştu, dolayısıyla arkadaki yazılar da gitmeliydi. WD40 ve diş ipi yardımıyla onları da söktüm.
Tabi bu zamana kadar ufak tefek kazaları da oldu. Sürtüp kaçanlar mı dersiniz, altına almaya çalışanlar mı dersiniz, hırsızın camı kırması mı dersiniz, büyük olmasa da ne ararsanız var.
Her şey geçen hafta 3 Ağustos Perşembe'ye kadarmış ne yazık ki. Yeni yağan yağmurda Çayyolu Alacaatlı caddesinde viraj içinde tümseğe girdim, arabanın önü bir anda sola baktı. Toplamaya çalışırken yağmurun çok büyük etkisiyle fazla sağa kontra verdim ve spin attım. Her şey o ana kadar normal, çünkü hızım 70 civarı. Normalde olması gereken şey spin atıp durmakken geri geri hiç hız kaybetmeden, sağda kaldırım kenarında duran Renault Master'a doğru kaydım. O anda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ellerimi direksiyondan çektim, gözlerimi kapadım ve çarpmayı bekledim. Bir anda her şey bitmişti. Airbagler suratıma patlamış ve temassızlıktan dolayı korna çalmaya devam ediyordu. Toz bulutu içinde direksiyonun arasına airbagi sokmaya çalışırken bir yandan da kemeri sökmeye uğraşıyordum. O anda arkamdan başka arabayla gelen arkadaşlarımdan biri kapıyı açtı, beni indirdi. Alo alo sesleri geliyordu arabanın içinden ama tabi şokla hiçbir şeyin farkında değildim. Sonradan farkına vardım ki BMW'nin SOS sistemi devreye girmiş, görevli benimle irtibat kurmaya çalışıyordu. Arkadaşım konuştu, ambulans ve polis istedi. 5 dakika içinde ikisi de geldi. Bende ufak tefek sıyrıklar dışında hiçbir şey olmaması sadece arabayı düşünmeye itti. Üzgündüm, ağlamak istiyordum. Etraftan sesi duyup gelen insanları kendimin iyi olduğunu ikna ettikten sonra tek yapabildiğim arabaya bakmaktı. Üzgündüm. Yıllarca beni taşımış, zevklendirmiş, anılara vesile olmuş gözümden iyi baktığım arabam metal yığınına dönmüştü. Orada bunun son ayrılığımız olduğunu biliyordum. İşin kötü tarafı atlattığım kaza az bir şey değildi, kaldırımdaki ağaç ya da Master olmasa, yol kenarındaki sitenin çitlerini aşıp otoparka düşmem işten bile değildi. İşin garip tarafı yolumda sakin sakin gidiyordum, ne bir yanlama ne bir gaza oturma vardı. Gerçekten her şey bir anda oldu, ve bitti. Bunda zaten ıslakta iyi olmayan Pirelli Cinturato P7'lerin ömrünü doldurmasının çok büyük etkisi var.
Omzumun üstünden Master'a bakarkenki korkumu ve airbag kokusunu ömrüm boyunca unutamayacağım sanırım.
Neyse, bu da tecrübe olmuş oldu diye bakıyorum artık. Anladığım üç şey var:
1) Herhangi bir şeye gereksiz derecede değer vermeyeceksin.
2) Ülkemin "mükemmel" yollarında, yaz yağmurundan sonra ESP kapalı gezmeyeceksin. Muhtemelen sistemler açık olsa oradan sıkıntısız çıkardım.
3) Ne olursa olsun, ne kadar kısa mesafe olursa olsun kemer takın. Hayatımı kurtaran şey o sıkkınlık veren, bunaltan, darlayan siyah 5 santim genişliğindeki şey çünkü.
Velhasıl kelam, o gece 3 saat trafik polisi beklendi, alkol raporu alındı zart zurt derken çekici çağırıldı ve araba Borusan'a gönderildi. Borusan'ın çıkardığı masraf tam tamına 170 bin TL. Evet, muhtemelen motor ve şanzıman değişmesi gerekti, arka aks kırılmıştı, diferansiyel yağ akıtıyordu falan filan. Araba haliyle pert duruma düştü. Kaskosuz gezmemenin faydaları da burada devreye girdi.
Buraya kadar dayanabilmiş olanları gözlerinden öpüyorum. Sanıyorum bunları anlatarak ciddi bir veda etmem gerekiyordu. Zaten garajda yaptıklarımı anlatan bir konu açmak istiyordum, bu vesile olmuş oldu.
Bitirmeden önce 3 sene içerisinde gördüğüm artıları ve eksileri yazayım.
Artılar:
Öncelikle bir binek aracın dengesi ne kadar önemli bilmiyorum da, kullandığım en dengeli arabalardan birisi. Hem yüksek hızda hem düşük hızda virajlarda oldukça güven veriyor. Yola yapıştığını hissediyorsunuz. Yazılım sonrası 240-250leri dahi gördüm ve ufacık korkutmadı.
İç malzeme kalitesi oldukça iyi. Sınıfından bu beklenirdi zaten.
Motor şanzıman uyumu son derece başarılı. ZF, DSG kadar hızlı olmasa da ondan konforlu, ve tepkileri çok ama çok iyi. 8 vites olmasıyla beraber 170-180 gibi hızlarda bile 3bin devir bandında kalıyor.
İzolasyonu, özellike RFT lastiklersiz gayet başarılı.
Yine RFT lastikler olmadan konforu ve süspansiyonları çok iyi. RFTler arbayı öldürüyor. Arabayı aldığınız gibi çıkartın, benden size tavsiye.
Kişisel olacak belki ama, görünüş. Özellikle uzun kaput tasarımı benim çok hoşuma gidiyor.
Aynalar kocaman. Geri görüş kamerası ve ekran kalitesi çok iyi.
Direksiyon ele güzel oturuyor ve büyüklüğü çok iyi.
Servotronic ciddi iş yapıyor. Bunu kullandıktan sonra başka rabayı kullanınca değişken oranın ne kadar faydalı olduğunu hissediyorsunuz.
Farların aydınlatması ve rengi. Ne Mercedes gibi aşırı mavi, ne ledler gibi az aydınlatıyor. Olması gerektiği gibi önünüzü sabah yapıyor. Ayrıca şimşek hızında selektörünü özleyeceğim.
Dönüş çapı ve manevra kabiliyeti de oldukça iyi. Ibiza kullandıktan sonra fark ettim bunu da
Yakıtı da yine iyi tarafta. 1400 kg ve 136 beygir arabayı 100 km'de 4 litre bile yaktırdığım oldu. Ankara şehir içi sakinde 7.5-8, İstanbul 2 saatlik dur kalk aşırı trafikte 11.5 gördüm en fazla. İstanbul şehiriçi de 9 olur. Ankara karma 7 litreyle gezmek mümkün.
NCAP testini birfiil yapmış bulundum, oldukça güvenli.
SOS sistemi gerçekten çok başarılı. Bana ulaşmaları 10 saniye bile sürmedi. Ekranda GPS konumum falan her şey gözüküyordu. Gerçekten hayat kurtarabilecek bir özellik.
Eksiler:
Koltuklar konforlu olsa da destek bakımından vasatın altı.
RFT cidden öldürüyor, kısalar falan çok hissediliyor.
Bir nebze arka yaşam alanı.
Opsiyonlar beni cidden çıldırtıyordu. Çakmak gibi ufak şeyler bile opsiyon. Arka kol dayama yine 3'e bölünen koltuk opsiyonu alınınca geliyor falan. Değişik değişik şeyler.
Direksiyon şehir içi ve manevralarda biraz ağır tarafta kalıyor.
Ses sistemi vasatın altında. Netlik konusunda sıkıntısı yoktu da ne midler mid ne basslar bass. Harman Kardon da o kadar başarılı değil ama baz versiyonun yanında çok çok daha iyi tabi.
Özetlemek gerekirse, oldukça dengeli ve eğlenceli bir araba. Arka yaşam alanı söylenenin aksine yaşanmaz değil, evet Golf'e göre biraz dar falan ama abartılıyor. Bagajı küçük değil yine. 3 sene içerisinde bana hiç sorun çıkarmadı, bunun en büyük etkisi 2014 Temmuz sonrası banttan çıkışlı olduğu için muhtemelen. Ekran ve sistem de yeni tipti dolayısıyla. Almak isteyen veya düşünen varsa tavsiye ederim. Yalnız opsiyonlu bir şey bulmaya çalışın. Özellikle SOS sistemi kesinlikle bulunmalı. Gönül isterdi ki yurtdışındaki gibi concierge sistemi falan da pahalı olmasa da kullanabilsek ama onun için de önce navigasyon opsiyonu falan lazım. Ah ülkem, senin vergilerini seveyim. Bu arada Esenboğa Borusan servisinden de müşteri olarak cidden memnun kaldım, eklemeden geçmeyeyim.
Anlatmak isteyip de unuttuğum veya aklıma gelmeyen birçok şey varmış gibi hissediyorum, muhtemelen var da. Sormak istediğiniz, kafanıza takılan herhangi bir şey varsa sorabilirsiniz, elimden geldiğince cevaplarım. Bir sonraki arabaya kadar bu garajın kepenkleri kapanıyor ne yazık ki.
Gerçekten özleyeceğim. Her şey için teşekkürler...