"İlk gerçek önden çekişli Alfa Romeo" diyor Sergio Limone (1980-1993'e kadar Lancia Rally, 1993-2005'e kadar Alfa Romeo yarış takımı başındaki efsane) 156 için. Öncülü 155'in yükseldiği Type Three platformunun büyük bir revizyondan geçmiş halinde yükseliyor 156. Platform, Alfa'nın planladığı süspansiyon düzeni için elden geçirilmiş ve şasi rijitliği artırılmış bu güncellemeler sonucunda Alfa 156 modelinde 155'in aksine önde double wishbone süspansiyon yer alırken, arkada -temelini Lancia'nın attığı ve E-Segment Alfa 164'te de kullanılmış olan- çok kollu MacPherson bağımsız süspansiyon yer alıyor. Bu platform sadece Alfa modellerinde (156-147-GT) ve Lancia Lybra (156'nın konfor ve kalitesi ön planda bulunan kardeşi) tarafından kullanıldı.
Birçok Alfa efsanesi gibi 156 da başarılı bir motorsporları kariyerine sahip. Alfa Romeo'nun 1960-'70lerde Giulia, '80lerde Alfetta GTV ve 75, '90larda ise 155'in Touring Car şampiyonalarındaki başarısını 156, 2000'li yıllara kadar taşımış ve 2000'lerin en başarılı Touring Car yarış otomobili olarak adını tarihe yazmıştır. DTM sonrası dönemde öncelikle 1998 ve 1999'da Superturismo'da önden çeker Alfa 156, arkadan çekiş BMW 320i ve dört çeker Audi A4 çekişmesi yer aldı. 2000'den 2004'e kadar Superturismo'nun devamı diyebileceğimiz ETCC'de ve 2005'te WTCC'de Alfa Romeo - BMW çekişmesi devam etti. 1998'den 2003'e kadar, 6 yıl üst üste hem markalar hem pilotlar şampiyonluğu Alfa Romeo'nun elindeydi (1998'den 2002'ye kadar Fabrizio Giovanardi, 2003 Gabriele Tarquini). 2004 ve 2005'te markalar şampiyonluğunda Alfa Romeo, BMW'nin ardından 2. sırada yer aldı.
FIA'nın Super 2000 regülasyonlarına göre araçlarda 2.0 16V Twin Spark motorlar kullanıldı, araçlar üzerinde yapılabilecek modifikasyonlar oldukça sınırlıydı yani bu araçlar seri üretim modellerine oldukça yakındı; bu durum Alfa 156 şasisinin, süspansiyon teknolojisinin ve Twin Spark motorlarının başarısını gösteriyor.
1997'de Frankfurt Otomobil Fuarında tanıtılan 156, 1998'de Avrupa'da yılın otomobili ödülünün sahibi oluyor. Aynı zamanda birçok prestijli otomobil dergisi tarafından da Yılın otomobili, tasarımı, inovasyonu (ilk common-rail teknolojisine sahip motor) gibi ödüller veriliyor. Toplamda 36 prestijli ödülün sahibi. Günümüzde ise birçok dergi tarafından klasik adayı ve youngtimer olarak nitelendiriliyor. Efsanevi Busso V6'nın en güçlüsüne sahip olan 156 GTA ise 3651 üretim adetiyle yüksek koleksiyon değerine sahip.
Günümüzde bile hala geçerken kendine baktıran, kendisinden sonra çıkan araçları etkilemiş tasarımı Walter de Silva'nın ellerinden çıkmış. Hem geleceğe yön verirken hem de 60'lar 70'ler Giulia, Giulietta modellerinden izler taşıyor. Döneminde bir ilk olan gizli arka kapı kolları ve retro tasarım ön kapı kolları ile Coupe görünümü verilmiş. Far ve stop dizaynı ise dönemi için bir başka devrimsel tasarım. Kaput çizgileri ve omuz çizgisine oldukça özen gösterilmiş; son derece akıcı, modern ve Coupe görünümünü destekliyor.
Aracın burnu oldukça alçak -içeriden kaputu uğraşsanız da göremiyorsunuz- ve omuz çizgimiz oradan başlayarak aracın kıçına doğru yükselerek gidiyor -mermi gibi tabiri kullanılabilir-. Arka kapı kollarının gizli olması ile birçok kez coupe sanılıyor ve ön koltuğu yatırmaya çalışanlar oluyor. İç mekana geçtiğimizde ise tamamen sürücü odaklı bir tasarım görüyoruz. Konsol sürücüye dönük, göstergeler gömülü bir şekilde ve arkaplanı gümüş renginde oldukça sportif duruyor ve yolcu tarafındayken kesinlikle göremiyorsunuz. Dönemi için oldukça ilerici ve modern bir tasarım. Direksiyon ve koltuklar Momo imzalı ve Alman rakiplerinden daha başarılı bulduğum bir nokta. Direksiyonun boyutu ve tutuşu harika, koltuklar rahat (bel ve bacak desteği bulunuyor), güzel kavrıyor ve derisi muazzam kalitede ancak oturuş pozisyonu bir tık daha alçak olabilirdi.
Araçla ilgili bazı yorumlarda malzeme kalitesinin kötü olduğunu okumuştum ve bunun önyargıdan ibaret olduğunu anladım. Premium Alman rakiplerinden yer yer daha kaliteli yer yer daha kalitesiz malzeme kullanımı olan yerler var. İç mekanda pek kalitesiz diyebileceğimiz bir malzeme kullanımı yok, ayrıca Fiat ve Lancia ile ortak trim, kontrol tuşları vs. kullanımı bulunmuyor. Üstte yumuşak plastik kullanımı altta ise sert ancak yumuşak dokulu plastik kullanımı var. Kapılarda deri döşeme bulunuyor ayrıca kapı gözleri ve torpido kadife kaplı. Konforuna gelirsek; darbe sönümlemesi başarılı, standart kullanımda motor sesi rahatsız edecek kadar gelmiyor, yol ve rüzgar sesi 110km/s sonrası geliyor. Çamurluklar ses yalıtımı için keçe ile kaplı. Hız sabitleyici olmasını isterdim. Eşya gözü açısından sıkıntılı; kapı gözlerine 500ml su şişesi sığmıyor, bardaklık yok, torpido yine pek geniş sayılmaz ancak yeterli. Bagaj 380lt ve ağzı geniş, büyük boy valiz rahatlıkla giriyor. Arka baş ve diz mesafesi 1,90 üstü için sıkıntı çıkarabilir. Uzun yol konforu aracın en sevdiğim taraflarından, saatlerce yolculuktan sonra gerek sürücü gerek yolcu olarak bir yorgunluk hissetmiyorsunuz.
Gelelim sürüşüne Alfa Romeo 156'nın en güzel kısmına. MK1 156 için son mekanik Alfa Romeo sedanı (berlina) denilebilir. Euro2 normlarına uyan (CF2) AR323.01 kodlu 2.0 16V Twin Spark motorumuz 155 beygir gücünde ve 187 nm torka sahip, dönemindeki rakiplerine kıyasla maksimum torkunu oldukça düşük devirde, 3500 devirde veriyor, maksimum beygir gücünü ise 6400 devirde veriyor yani hem alt devirler hem üst devirler dolu dolu. Aracın sesi çok karakteristik, Twin Spark'lara özgü tatlı bir homurtuya sahip ve bunda fabrika çıkışı olarak bulunan Headers'ın da etkisi bulunuyor. Varyatör'ün etkisi ile motor 2 farklı kişiliğe sahip; alt devirlerde tatlı bir homurtu ile şehiriçi sakin sürüşünüzü yapabilirken 4 bin devir sonrası apayrı bir senfoni başlıyor ve sürüş keyfi katlanıyor. Motor 7000 devirde kesiciye giriyor ve kesiciye girene kadar devamlı bir ivmelenme var. Gaz teli olması ile tepkiler net, gecikmesiz (makyajla elektronik gaz pedalı geliyor). Herhangi bir elektronik yardımcı yok (ESP, ASR makyajla geliyor). 0-100 8.5 saniye maksimum hız 216 km/s fabrika verisi. Kendim ölçüm yapmadım ancak harika bir ivmelenmesi var, dönemin hot-hatchleri seviyesinde, 180'i çok rahat görüyorsunuz ve yüksek hızlarda aracın yola yapıştığını hissediyorsunuz. Virajlarda bir miktar yatma olsa da güven veriyor ve siz aksine uğraşmadıkça tutuşu bırakmıyor. Özellikle hızlı virajlarda -3,4,5. vitesle girilen- çok keyifli. Önden kayma yok gibi bir şey -oldukça absürt hareketler yapmak gerekli bunun için-. Arka süspansiyonun Passive Rear-Wheel Steering özelliği bulunuyor; bu aracın viraj kabiliyetlerini ve sürüş eğlencesini yukarı taşıyan bir etken. Viraja gereğinden hızlı girdiğinizi hissettiğinizde aracın arkası yavaşça geliyor ve hizaya giriyor. Ayrıca aracın arkasını istediğiniz gibi getirebiliyorsunuz, lift-off'a, scandinavian-flick'e çok iyi cevap veriyor ve kayma sanki RWD kullanıyormuşçasına son derece kontrollü. Frenler harika. Pedallar heel&toe'ya uygun hatta topuğunuzu kaldırmadan ayağınızın kenarıyla yapabiliyorsunuz. Alfa'nın önde double-wishbone süspansiyon kullanmasının önemli sebeplerinden biri de direksiyon hissiyatıydı ve bu mühendisliğin karşılığı alınmış; direksiyon için şimdiye kadar kullandığım en hisli direksiyon diyebilirim, dönüş çapı eksi olarak söylenebilir park ederken, dönüşlerde ekstra manevra gerekebiliyor. Şanzıman kısa oranlı, vites geçişleri net ve hissiyatı on numara, oranları çok iyi ayarlanmış. Yakıt tüketimi benzinde ortalama 8.5-9, LPG'de ortalama 10 litre.
Gördüğüm ilk 156 ilanındaki aracı almış bulundum -Aralık'ın sonunda-. 1999 model ve şu anda 154 bin km'de. Yeşil zaten çok sevdiğim bir renkti ve aracın rengi de Amazon yeşili (Verde Amazzonia) olarak geçiyor, bu renk sadece MK1'lerde gelmiş. Kozmetik olarak eksiklikleri var onun dışında pek bir şey görünmüyor yakında bakıma ve muayeneye girecek aklıma geldikçe ekleme yaparım daha detaylı fotoğraflar da gelecek. Şimdilik bu kadar.
Birçok Alfa efsanesi gibi 156 da başarılı bir motorsporları kariyerine sahip. Alfa Romeo'nun 1960-'70lerde Giulia, '80lerde Alfetta GTV ve 75, '90larda ise 155'in Touring Car şampiyonalarındaki başarısını 156, 2000'li yıllara kadar taşımış ve 2000'lerin en başarılı Touring Car yarış otomobili olarak adını tarihe yazmıştır. DTM sonrası dönemde öncelikle 1998 ve 1999'da Superturismo'da önden çeker Alfa 156, arkadan çekiş BMW 320i ve dört çeker Audi A4 çekişmesi yer aldı. 2000'den 2004'e kadar Superturismo'nun devamı diyebileceğimiz ETCC'de ve 2005'te WTCC'de Alfa Romeo - BMW çekişmesi devam etti. 1998'den 2003'e kadar, 6 yıl üst üste hem markalar hem pilotlar şampiyonluğu Alfa Romeo'nun elindeydi (1998'den 2002'ye kadar Fabrizio Giovanardi, 2003 Gabriele Tarquini). 2004 ve 2005'te markalar şampiyonluğunda Alfa Romeo, BMW'nin ardından 2. sırada yer aldı.
FIA'nın Super 2000 regülasyonlarına göre araçlarda 2.0 16V Twin Spark motorlar kullanıldı, araçlar üzerinde yapılabilecek modifikasyonlar oldukça sınırlıydı yani bu araçlar seri üretim modellerine oldukça yakındı; bu durum Alfa 156 şasisinin, süspansiyon teknolojisinin ve Twin Spark motorlarının başarısını gösteriyor.
1997'de Frankfurt Otomobil Fuarında tanıtılan 156, 1998'de Avrupa'da yılın otomobili ödülünün sahibi oluyor. Aynı zamanda birçok prestijli otomobil dergisi tarafından da Yılın otomobili, tasarımı, inovasyonu (ilk common-rail teknolojisine sahip motor) gibi ödüller veriliyor. Toplamda 36 prestijli ödülün sahibi. Günümüzde ise birçok dergi tarafından klasik adayı ve youngtimer olarak nitelendiriliyor. Efsanevi Busso V6'nın en güçlüsüne sahip olan 156 GTA ise 3651 üretim adetiyle yüksek koleksiyon değerine sahip.
Günümüzde bile hala geçerken kendine baktıran, kendisinden sonra çıkan araçları etkilemiş tasarımı Walter de Silva'nın ellerinden çıkmış. Hem geleceğe yön verirken hem de 60'lar 70'ler Giulia, Giulietta modellerinden izler taşıyor. Döneminde bir ilk olan gizli arka kapı kolları ve retro tasarım ön kapı kolları ile Coupe görünümü verilmiş. Far ve stop dizaynı ise dönemi için bir başka devrimsel tasarım. Kaput çizgileri ve omuz çizgisine oldukça özen gösterilmiş; son derece akıcı, modern ve Coupe görünümünü destekliyor.
Aracın burnu oldukça alçak -içeriden kaputu uğraşsanız da göremiyorsunuz- ve omuz çizgimiz oradan başlayarak aracın kıçına doğru yükselerek gidiyor -mermi gibi tabiri kullanılabilir-. Arka kapı kollarının gizli olması ile birçok kez coupe sanılıyor ve ön koltuğu yatırmaya çalışanlar oluyor. İç mekana geçtiğimizde ise tamamen sürücü odaklı bir tasarım görüyoruz. Konsol sürücüye dönük, göstergeler gömülü bir şekilde ve arkaplanı gümüş renginde oldukça sportif duruyor ve yolcu tarafındayken kesinlikle göremiyorsunuz. Dönemi için oldukça ilerici ve modern bir tasarım. Direksiyon ve koltuklar Momo imzalı ve Alman rakiplerinden daha başarılı bulduğum bir nokta. Direksiyonun boyutu ve tutuşu harika, koltuklar rahat (bel ve bacak desteği bulunuyor), güzel kavrıyor ve derisi muazzam kalitede ancak oturuş pozisyonu bir tık daha alçak olabilirdi.
Araçla ilgili bazı yorumlarda malzeme kalitesinin kötü olduğunu okumuştum ve bunun önyargıdan ibaret olduğunu anladım. Premium Alman rakiplerinden yer yer daha kaliteli yer yer daha kalitesiz malzeme kullanımı olan yerler var. İç mekanda pek kalitesiz diyebileceğimiz bir malzeme kullanımı yok, ayrıca Fiat ve Lancia ile ortak trim, kontrol tuşları vs. kullanımı bulunmuyor. Üstte yumuşak plastik kullanımı altta ise sert ancak yumuşak dokulu plastik kullanımı var. Kapılarda deri döşeme bulunuyor ayrıca kapı gözleri ve torpido kadife kaplı. Konforuna gelirsek; darbe sönümlemesi başarılı, standart kullanımda motor sesi rahatsız edecek kadar gelmiyor, yol ve rüzgar sesi 110km/s sonrası geliyor. Çamurluklar ses yalıtımı için keçe ile kaplı. Hız sabitleyici olmasını isterdim. Eşya gözü açısından sıkıntılı; kapı gözlerine 500ml su şişesi sığmıyor, bardaklık yok, torpido yine pek geniş sayılmaz ancak yeterli. Bagaj 380lt ve ağzı geniş, büyük boy valiz rahatlıkla giriyor. Arka baş ve diz mesafesi 1,90 üstü için sıkıntı çıkarabilir. Uzun yol konforu aracın en sevdiğim taraflarından, saatlerce yolculuktan sonra gerek sürücü gerek yolcu olarak bir yorgunluk hissetmiyorsunuz.
Gelelim sürüşüne Alfa Romeo 156'nın en güzel kısmına. MK1 156 için son mekanik Alfa Romeo sedanı (berlina) denilebilir. Euro2 normlarına uyan (CF2) AR323.01 kodlu 2.0 16V Twin Spark motorumuz 155 beygir gücünde ve 187 nm torka sahip, dönemindeki rakiplerine kıyasla maksimum torkunu oldukça düşük devirde, 3500 devirde veriyor, maksimum beygir gücünü ise 6400 devirde veriyor yani hem alt devirler hem üst devirler dolu dolu. Aracın sesi çok karakteristik, Twin Spark'lara özgü tatlı bir homurtuya sahip ve bunda fabrika çıkışı olarak bulunan Headers'ın da etkisi bulunuyor. Varyatör'ün etkisi ile motor 2 farklı kişiliğe sahip; alt devirlerde tatlı bir homurtu ile şehiriçi sakin sürüşünüzü yapabilirken 4 bin devir sonrası apayrı bir senfoni başlıyor ve sürüş keyfi katlanıyor. Motor 7000 devirde kesiciye giriyor ve kesiciye girene kadar devamlı bir ivmelenme var. Gaz teli olması ile tepkiler net, gecikmesiz (makyajla elektronik gaz pedalı geliyor). Herhangi bir elektronik yardımcı yok (ESP, ASR makyajla geliyor). 0-100 8.5 saniye maksimum hız 216 km/s fabrika verisi. Kendim ölçüm yapmadım ancak harika bir ivmelenmesi var, dönemin hot-hatchleri seviyesinde, 180'i çok rahat görüyorsunuz ve yüksek hızlarda aracın yola yapıştığını hissediyorsunuz. Virajlarda bir miktar yatma olsa da güven veriyor ve siz aksine uğraşmadıkça tutuşu bırakmıyor. Özellikle hızlı virajlarda -3,4,5. vitesle girilen- çok keyifli. Önden kayma yok gibi bir şey -oldukça absürt hareketler yapmak gerekli bunun için-. Arka süspansiyonun Passive Rear-Wheel Steering özelliği bulunuyor; bu aracın viraj kabiliyetlerini ve sürüş eğlencesini yukarı taşıyan bir etken. Viraja gereğinden hızlı girdiğinizi hissettiğinizde aracın arkası yavaşça geliyor ve hizaya giriyor. Ayrıca aracın arkasını istediğiniz gibi getirebiliyorsunuz, lift-off'a, scandinavian-flick'e çok iyi cevap veriyor ve kayma sanki RWD kullanıyormuşçasına son derece kontrollü. Frenler harika. Pedallar heel&toe'ya uygun hatta topuğunuzu kaldırmadan ayağınızın kenarıyla yapabiliyorsunuz. Alfa'nın önde double-wishbone süspansiyon kullanmasının önemli sebeplerinden biri de direksiyon hissiyatıydı ve bu mühendisliğin karşılığı alınmış; direksiyon için şimdiye kadar kullandığım en hisli direksiyon diyebilirim, dönüş çapı eksi olarak söylenebilir park ederken, dönüşlerde ekstra manevra gerekebiliyor. Şanzıman kısa oranlı, vites geçişleri net ve hissiyatı on numara, oranları çok iyi ayarlanmış. Yakıt tüketimi benzinde ortalama 8.5-9, LPG'de ortalama 10 litre.
Gördüğüm ilk 156 ilanındaki aracı almış bulundum -Aralık'ın sonunda-. 1999 model ve şu anda 154 bin km'de. Yeşil zaten çok sevdiğim bir renkti ve aracın rengi de Amazon yeşili (Verde Amazzonia) olarak geçiyor, bu renk sadece MK1'lerde gelmiş. Kozmetik olarak eksiklikleri var onun dışında pek bir şey görünmüyor yakında bakıma ve muayeneye girecek aklıma geldikçe ekleme yaparım daha detaylı fotoğraflar da gelecek. Şimdilik bu kadar.
Son düzenleme: