Coğrafya kaderdir der ibn-i Haldun. Siz "ne alaka la!" demeden açıklayayım. İnsanların yaşadıkları coğrafya, iklim; yediklerine, içtiklerine, örf ve adetlerine, folklorlarına ve düşünme yapılarına, davranışlarına yansır. Örneğin; Almanlar bir kıtanın tam göbeğinde yaşarlar ve etraflarında nüfus yoğunluğu olarak daha az ve teknolojik olarak daha geri toplumlar vardır. Doğal kaynakları ve insan kaynakları da olduğundan, otomatikman almanlar yayılma eğilimleri içine girerler. Bu amaca ulaşmak içinde; en önemli meziyet; disiplinli çalışmalarıdır. Bu sayede de özellikle mekanik alanda ilerlemişlerdir. Ancak negatif olarak kendilerine aşırı güvenleri vardır. Bu yüzden hiç hesapta olmayan muarızlar yaşayabilirler. Bakınız; 2. dünya savaşı doğu cephesi. İşte adamların bu mantalitesi ürettikleri araçlara da yansır. Konforlu, sağlam güzel arabalar üretirler ama bu araçlar kendilerine olan aşırı güvenlerinden öngörülebilir ama dikkate alınmayan bazı sorunlar çıkarabilir. (Örn; DSG) Kaldı ki VW almanların en alttan bir tık üst arabasıdır, hatta en altla aynıdır. Bu görüş Almanya'da bir deyim haline gelmiştir; Bir Opelinde mi yok diye! Asıl alman arabası Mercedes ve BMW dir.) Japonlar bir adada yaşarlar. Yüzölçümü yaklaşık 370.000 km2 lik bir alanda yine yaklaşık 125 milyon insan yaşar. Nüfus çok yoğundur ve kısıtlı bir alanda yaşamalarından mütevellit doğal kaynaklar sınırlıdır. Bu yüzden ürettikleri herhangi bir şey işlevsel ve mümkün olduğunca uzun ömürlü olmalıdır, estetik 2. plandadır. (Yine burada savaşların, özellikle de 2. dünya savaşının çok büyük etkisi var. Bu yüzden Japon arabaları mümkün olduğunca işlevsel ve uzun ömürlüdür. İtalyan'lar Akdenizlidir. Hayattan keyif almayı, yaşamayı severler. Ayrıca Yaklaşık 600 yıl sürmüş Büyük bir medeniyetin bakisidirler(Roma imparatorluğu). Bu yüzden hem salt sürüş zevkini yaşatacak, hem de estetik olarak çok güzel arabalar üretirler. Ancak ürettikleri araçlar işlevsellik ve mekanik dayanıklılık açısından sıkıntılı olabilir. Ferrari, Alfa romea v.s. (Şu anki Fiat'ı saymıyorum o Dünya'da sürümden kazanarak pazar elde etmek için değiştirilmiş bir markadır.) Fransızlar; Germen kökenlidir, Almanlarla bazı ortak noktaları (Kıta Avrupa'sın da olmaları) vardır. Ülkeleri geniş düzlüklerdir. Tarım tarih boyunca önemli geçim, yaşam kaynakları olmuştur. Aynı zamanda Okyanusa açılmaları ticari olarak gelişmelerini ve pazarın taleplerini de üretim aşamalarına katmalarını sağlamıştır. Bununla birlikte aynı zamanda Akdenizlidirler(roma etkisi) ile sanata, estetiğe düşkündürler. Bunların hepsinin karışımından Dünya pazarında kabul görecek, ucuz ve orta araçları, az yakan, estetik olarak güzel, işlevselliği çoğunlukla dikkate almayan, bazen de mekanik olarak sıkıntılı olabilecek şekilde üretirler. İngilizler; Bu adamlar da aslında Germen kökenlidir ancak kıta Avrupası'ndan kopuk şekilde adaya yerleştiklerinden beri deniz ticareti ile gelişmişler ve dünyanın dört tarafında koloniler kurmuşlardır. Çok az bir insan gücü ile bu kolonileri yönetebilme yetisi kendilerinde oluşmuştur. Yani dünyanın tek gerçek aristokrat sınıfı bu adamlardadır. Araçlarının bazıları zaman içinde ihtiyaçtan (Land Rover, 2. dünya savaşında Avrupa'da kullanılmak için tasarlanmıştır.) ortaya çıksa da asıl özellikleri Hem estetik ve lüksü bir arada sunması hem de mekanik olarak sağlam araçlar üretirler. Aristokratlara layık; Rolls Royce, Jaguar, Aston martin v.s. Amerikalılar; iki okyanusa birden açılabilen, çok geniş bir coğrafyada yaşarlar. Kaynakları boldur. (Ticaret inanılmaz gelişmiş, liberal ekonomi inanılmaz bir şekilde yayıldığından, girişimcilik, fikir bulma temel zihniyet yapılarıdır. para bu ülkede hemen hemen herşeye etkendir. Tüketim toplumudur. Herhangi bir ürün bozulursa yenisi alınır ki üretim de artsın. Avrupalıların karışımından oluşmuşlardır. (Özellikle İngiliz, Alman ve İrlandalı v.b diğer milletler) bunların lokal düşünce yapıları Amerikan sisteminin içine belli yer ve oranlarda entegre olmuştur. Dünya savaşından sonra dünyanın lideri bayrağını İngilizlerden devraldılar. Bu büyüklük takıntısı araçlarına da yansımıştır. Tüketimi önemsemeyen, olabildiğince büyük ve gösterişli, farklı topoğrafik alanlarda rahatça hareket edebilecek (özellikle pikap ve suv) araçlar üretirler. (Yani bizim buraya gelen; aveo, cruze v.s gerçek Amerikan arabası değil. Avrupalı ve uzakdoğu rakiplerine karşı pazara sürülmüş araçlardır.) Neyse lafı çok uzattık; Sanayide ki abilerimiz tabi ki ürünün yaşadığı sıkıntıyı son noktada tahlil ettiklerinden, bazı donelere sahipler ancak ürünlerin ne sıkıntı çıkarabileceğinin arkasında böyle bir mantık olduğunu bilmemiz lazım. Bu bilgiler ışığında bence en sorunsuz araç Japon markası araçlardır. (Türkiye şartlarında; Toyota. Ben bunun estetik kattılmış halini kullanıyorum; Mazda) Kesen uygundur. Bence o zaman binilebilecek en güzel araba bir İngiliz arabasıdır.