Geyik Başlığı 4

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan Cussler
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Konu çok geçmiş ama görünce yazdım.
Örneğin benim de en çok takıldığım noktalardan biri koyu yaptığım kısım. Satış ile pazarlama farklı şeyler. Pazarlama okumuş vasat bir öğrenci bile biliyordur bunu.

Türkçe'de çok iç içe geçtiği için İngilizce üzerinden gideyim.
Sales manager-Satış yöneticisi
Marketing manager-Pazarlama yöneticisi
Farklı kategoriler bunlar. Pazarlama, içinde stratejiler olan süreçler barındırıyor.

Yanlış genele o kadar yayılmış ki, internetteki İngilizce-Türkçe sözlüğe sales manager yazınca satış müdürü, pazarlama müdürü diye çıkıyor. :)

İnsanın kendini geliştirmesi en temel şey tabii ona katılmamak imkansız. Ama diploma=kağıt parçası sözüne katılmıyorum.
Diğer örneklerde yazıldığı gibi tecrübeli ustalar, genç mühendislerden pratikte daha bilgilidir, bunda şaşılacak bir şey yok. Deneyim kazanmak çok önemli. Ama işin bir de teori boyutu var ki, o da gerekli.
Ürünün ve hizmetin tanıtımı, satışı da aslında pazarlama konusunun içine giriyor. Benim pazarlama olarak kasteddiğim beyaz yakalıların istatistiksel olarak konuyu ele almalarından ziyade, pazar araştırması yapılması, müşteri ihtiyaçlarının belirlenmesi, hedef kitlenin seçilmesi ve ürün tutundurma faaliyetleridir. Okullarda pazarlama konusunda öğrencilere öğretilen şey tamamen istatistiksel yöntemlerdir. İşin teori kısmı da öğretilir fakat bu öğrenmekten ziyade piyasa tecrübesine ve deneyime bağlıdır.

Bugün diploması olmayan, bu konuda eğitimi olmayan ama piyasanın içinde bulunan, gayette başarılı olabilen binlerce insan aslında müşterilerin beklentilerine hitap eden ürünler bulmada, o ürünleri hangi pazarda sunacağını belirlemede, o ürünü pazarda nasıl tutundurabileceğine dair faaliyetleri çok başarılı şekilde yürütebiliyor. Dediğim gibi okullarda verilen eğitim, beyaz yakalıların pazarlamayı ele aldığı istatistiki eğitimler üzerinden gitmekle sınırlı. Bu hususta yaratıcı ve dışa dönük davranmak oldukça önemliyken okuldaki hocalar bunu ancak önemli bir nokta olarak lanse edip altını çizmekten fazlasını yapamıyor. Pratikten çok teori eğitimi veriliyor. Oysa dediğim gibi var olan bir ürünün pazarlanması yahut yeni ürünlerin oluşturulma aşaması tecrübe, deneyim ve yaratıcılık ile direkt ilgilidir.

Ben işveren değilim ama benim işimi kim layığıyla yapabiliyorsa, kim daha tecrübeliyse işi hak eden o olur. Ama sırf diploması var diye yeni mezun birini, bu alanda 10 yıllık tecrübesi ve deneyimi olan ve bu işlerden gerçekten iyi anlayan birinin yerine almam. İş veren olsam almam. Diploma denilen şey pazarlama konusunda kişiye sadece pazarlamaya istatistiki olarak bakmayı öğretirken, pazar tecrübesi ve deneyimi çok daha kıymetli, öğretilmesi zor ve öğrenmesi yıllar alan bir kısımdır. Bu noktada iş verenler diplomaya baktığı müddetçe işi hakkıyla yapabilecek olanlar değil, diploması olanlar koltuğa oturuyor. Yani tecrübesi ve yaratıcılığı olanlar değil, kağıt parçasına sahip olanlar öncelikli tutuluyor. Zaten zihniyet böyle olduğu için ülkenin piyasası da üretimi de bu halde.
 
Son düzenleme:
  • Beğeni
Tepkiler: saracer ve sputnik
Ürünün ve hizmetin tanıtımı, satışı da aslında pazarlama konusunun içine giriyor. Benim pazarlama olarak kasteddiğim beyaz yakalıların istatistiksel olarak konuyu ele almalarından ziyade, pazar araştırması yapılması, müşteri ihtiyaçlarının belirlenmesi, hedef kitlenin seçilmesi ve ürün tutundurma faaliyetleridir. Okullarda pazarlama konusunda öğrencilere öğretilen şey tamamen istatistiksel yöntemlerdir. İşin teori kısmı da öğretilir fakat bu öğrenmekten ziyade piyasa tecrübesine ve deneyime bağlıdır.

Bugün diploması olmayan, bu konuda eğitimi olmayan ama piyasanın içinde bulunan, gayette başarılı olabilen binlerce insan aslında müşterilerin beklentilerine hitap eden ürünler bulmada, o ürünleri hangi pazarda sunacağını belirlemede, o ürünü pazarda nasıl tutundurabileceğine dair faaliyetleri çok başarılı şekilde yürütebiliyor. Dediğim gibi okullarda verilen eğitim, beyaz yakalıların pazarlamayı ele aldığı istatistiki eğitimler üzerinden gitmekle sınırlı. Bu hususta yaratıcı ve dışa dönük davranmak oldukça önemliyken okuldaki hocalar bunu ancak önemli bir nokta olarak lanse edip altını çizmekten fazlasını yapamıyor. Pratikten çok teori eğitimi veriliyor. Oysa dediğim gibi var olan bir ürünün pazarlanması yahut yeni ürünlerin oluşturulma aşaması tecrübe, deneyim ve yaratıcılık ile direkt ilgilidir.

Ben işveren değilim ama benim işimi kim layığıyla yapabiliyorsa, kim daha tecrübeliyse işi hak eden o olur. Ama sırf diploması var diye yeni mezun birini, bu alanda 10 yıllık tecrübesi ve deneyimi olan ve bu işlerden gerçekten iyi anlayan birinin yerine almam. İş veren olsam almam. Diploma denilen şey pazarlama konusunda kişiye sadece pazarlamaya istatistiki olarak bakmayı öğretirken, pazar tecrübesi ve deneyimi çok daha kıymetli, öğretilmesi zor ve öğrenmesi yıllar alan bir kısımdır. Bu noktada iş verenler diplomaya baktığı müddetçe işi hakkıyla yapabilecek olanlar değil, diploması olanlar koltuğa oturuyor. Yani tecrübesi ve yaratıcılığı olanlar değil, kağıt parçasına sahip olanlar öncelikli tutuluyor. Zaten zihniyet böyle olduğu için ülkenin piyasası da üretimi de bu halde.

Bu dediklerinize karşıt bir şey yazmıyorum.
"Diploma=her şey" demiyorum.
Ama "diploma=çöp" lafına kesinlikle karşıyım.
 
  • Beğeni
Tepkiler: Cenk
Bu dediklerinize karşıt bir şey yazmıyorum.
"Diploma=her şey" demiyorum.
Ama "diploma=çöp" lafına kesinlikle karşıyım.
Diploma kesinlikle çöp değil, olamaz tabii ki. Netice itibariyle diplomayı çöp olarak görmek cahilce bir yaklaşım olur. Benim en başından beri anlatmaya çalıştığım husus, bir işin layığıyla yapılabilmesi için ilk ve tek şartın diploma olarak öne sürülüyor olması. Bugün benim pazarlama hususunda okulda gördüğüm eğitim ve bu eğitimden doğru almış olduğum bir lisans diploması var. Fakat piyasa tecrübem yok, pazarlama konusunda, yeni ürün bulma, keşfetme ve bu ürünleri tutundurmak adına deneyimim yok. Ama diploması olmadığı halde bu işi yıllardır iyi yapabilen, tecrübeli kişiler var. Bu noktada iş veren diplomam olduğu için beni öncelikli tutup işi bileni, tecrübesi olanı diploması olmadığı için kafadan eliyor. Hatta çoğu işletme insan yerine bile koymuyor. Bu sebeple zaten toplum olarak ürün bulmada, pazarlamada oldukça yetersisiz. Dışarıda nice yetenekli, yaratıcı ve deneyimli insanlar heba olup gidiyor. Topluma ve ülkeye bir değer sunabilecekken diploma engeline takılıp yok oluyorlar. İşte bu noktada diploma denen şey tabiri caizse tam da kağıt parçası halini alıyor. Sizin anlatmaya çalıştığınız kısımda kağıt parçası değil tabii ki.
 
Son düzenleme:
Bak yemin ediyorum keserim bu istanbuldan gelen arabaları ha basın gidin istanbulunuza ya.Trafiği şu bencilliğiniz oluşturuyor.Kafayı yedirdiler bana.Otoparkta bile bencil nasıl olabiliyorlar anlamıyorum Lan 100 tane araba alıyor boş yerler ne diye kafa sokuyorsun önüme .İndim aynana vurup kırdım hoşuna mı gitti yani bir de tutanak tutmaya çalışıyor benim fakültemde
Sakin sampiyon naaptin ya! Allah korusun malum hergun trafik magandalarinin yaptiklarini seyrediyoruz TV de. Walla sahsen birinin benim arabama kasitli zarar verdigine sahit olsam, bana zarar vermesinden cok daha buyuk deliririm !!! Ama yine de her zaman sakin kalmak lazim.
7-8 yil onceydi galiba arnavutkoy sahilde cok bilinen bir kafede kahvaltiya gitmistik arkadaslarla, benim 156 yi da valeye verdim (malum pazar gunu). Gerizekali vale arabayi bir sitenin otopark cikisinin onune park etmis, anahtari da kaybetmis. 40 dk kafenin onunde bekledikten sonra bana anahtari bulamadiklarini soylediler, neyse bende 2-3 yuz metre ilerdeki arabama dogru yurudum, bir baktim arka kapida bir ayak izi. Beynim dondu !!! otoparkin icine bir baktim bir araba cikmak icin benim arabamin yol vermesini bekliyor, adama oyle bir bakmisim ki direk geri vites yapip "arabada hastamiz var, kusura bakmayin panikle oldu" fln deyip ozur dileyip, bir zarariniz varsa karsilayalim demisti. (sonra anahtari buldular da cektik gittik.)
 
Okuduğumuz bölüme göre değişiyor ' bir kağıt parçası ' tabiri. Şimdi doktor olmak isteyen biri Tıp okuyorsa mevzuya bir kağıt parçası diye bakamazsın haliyle. Bazı meslek dalları muhakkak bu okumayı gerektiriyor. Ama en baba meslek için bir üniversitede okuyor olsak bile iş hayatına geçtiğimizde mevzunun hiç böyle olmadığı, üniversitede gerçekten yeterli eğitimin ve donanımın verilmediği açık. Bugün herhangi bir yerde satış danışmanı olabilmek için bile lisans diploması istiyorlar ki ne alaka ? İnsan ilişkileri kuvvetli, pazarlama konusunda tecrübesi olan her insan satacağı ürün hakkında bir kaç ay eğitim aldıktan sonra yeni mezun bir lisans diplomasına sahip kişiden çok daha başarılı pazarlayabilir o ürünü.

Mesela çoğu kişinin okuduğu bölüm olan makine mühendisliği.. Bölüme öyle bir isim vermişler ki mezun olan kişiye hangi makine ? diye sorduğunda muhtemelen cevap veremeyecektir. Dünya üzerinde binlerce sektör var, binlerce üretim yeri var. Bunların büyük kısmı sanayileşmiş, makineleşmiş şekilde üretim yapıyor. Kardeşim, bu aletlerin hepsi aynı prensipte mi iş görüyor ? Makine Mühendisi yetiştiriyorsun ama hangi alanda, hangi dalda uzman belli değil. Mezun oluyor, mühendis olarak bir işe giriyor, girdiği işte 20-30 yıllık tecrübesi olan diplomasız ustalar elemana iş öğretiyor. O zaman niye böyle bir bölüm var ? Maalesef hem iş hayatında hem eğitim hayatında eksiğimiz çok fazla.
Universiteler bilgi anlaminda belki is hayatimizda yaptigimiz isin sadece %30-40 ini veriyordur. Hepsini vermesini de beklemek dogru olmaz zaten, oyle bir egitim sekli yok, en yakini da akademisyenliktir ki o da tek tarafli, pratikten uzaktir genelde. Fakat universite okumanin insanlara kattigi bazi seyler vardir ki baska yerde edinmek herkes icin mumkun olmayabiliyor hayatta;
- ikili iliskiler
- paylasma, yardimlasma
- ozellikle aile ile ayni sehirde degilse, kendi ayaklari uzerinde durabilme, kendi kararlarini verebilme
- gelir-gider yonetimi
- hata yapabilmek imkani ve bunlardan ders cikarabilme firsati
- is hayatina daha hizli entegre olma, daha hizli ogrenme gibi seyler ilk aklima gelenler oldu.
Inanin etrafimdaki universiteden derece ile mezun olanlarin buyuk bir kismi is bulamadigindan akademik kariyer yapmak ozrunda kaldilar, bunun sebebi de isverenin inek degil sosyal ve bilgili personel istihdam etme arzusu.
Sozun ozu: universite hersey degil ama cok sey :D
 
Universiteler bilgi anlaminda belki is hayatimizda yaptigimiz isin sadece %30-40 ini veriyordur. Hepsini vermesini de beklemek dogru olmaz zaten, oyle bir egitim sekli yok, en yakini da akademisyenliktir ki o da tek tarafli, pratikten uzaktir genelde. Fakat universite okumanin insanlara kattigi bazi seyler vardir ki baska yerde edinmek herkes icin mumkun olmayabiliyor hayatta;
- ikili iliskiler
- paylasma, yardimlasma
- ozellikle aile ile ayni sehirde degilse, kendi ayaklari uzerinde durabilme, kendi kararlarini verebilme
- gelir-gider yonetimi
- hata yapabilmek imkani ve bunlardan ders cikarabilme firsati
- is hayatina daha hizli entegre olma, daha hizli ogrenme gibi seyler ilk aklima gelenler oldu.
Inanin etrafimdaki universiteden derece ile mezun olanlarin buyuk bir kismi is bulamadigindan akademik kariyer yapmak ozrunda kaldilar, bunun sebebi de isverenin inek degil sosyal ve bilgili personel istihdam etme arzusu.
Sozun ozu: universite hersey degil ama cok sey :D
Kesinlikle katiliyorum. Hatta ilerleyen yorumlarimda insana bahsettigin konularda cok sey kattigini da soylemistim. Ama dedin ya hani universite her sey degil ama cok sey diye, iste tam da bahsetmek istedigimiz durum budur. Isverenlerin cogu diplomaya her sey gozuyle bakiyor. Bugun 2 yillik on lisans diplomasina sahip bir isletme yonetimi mezunu ile 4 yillik lisans diplomasina sahip isletme mezunu arasinda aldigi egitim acisindan hic bir fark yok. Ama is verenin gozunde lisans diplomasi degerli oldugu icin 2 yilligi bitiren kisinin vasfi, yetenegi umurunda bile olmayabiliyor. Ayni durum diplomali ve diplomasiz insanlar arasindaki yetenek, beceri ve tecrube farkina da yansiyabiliyor. Is verenler diplomayi ' her sey ' olarak gordugu muddetce haksizliga ugrayan, yetenegi ve tecrubesi olan ama diplomasi olmayan insanlari kaybetmeye devam edecegiz.
 
  • Beğeni
Tepkiler: Cussler ve saracer
Bak yemin ediyorum keserim bu istanbuldan gelen arabaları ha basın gidin istanbulunuza ya.Trafiği şu bencilliğiniz oluşturuyor.Kafayı yedirdiler bana.Otoparkta bile bencil nasıl olabiliyorlar anlamıyorum Lan 100 tane araba alıyor boş yerler ne diye kafa sokuyorsun önüme .İndim aynana vurup kırdım hoşuna mı gitti yani bir de tutanak tutmaya çalışıyor benim fakültemde
Abi sıkıntı yok yav olur öyle arada vur kaç :p.
 
  • Beğeni
Tepkiler: DouglasAdams
Bilen bilir özellikle Türkiye'de Opel nefretimdir. Ama şu Insignia'nın sw kasalarının tasarımınlarına ilk çıktıklarından beri hastayım. Megane 3 Sports tourer da, Mazda 6 sw da böyle hastası olduğum tasarımlara sahipler. İçim eriyor valla :rolleyes:
Çok güzel ama çok da pahalı. Bunu sadece almakla da bitmiyor, yürütme maliyetleri çok. Ulaşılabilir fiyatlarda olsa belki göze alırsın ama o da yok. Neyse, yine de güzel :D
 
  • Beğeni
Tepkiler: Cenk ve erkal99
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...