Ürünün ve hizmetin tanıtımı, satışı da aslında pazarlama konusunun içine giriyor. Benim pazarlama olarak kasteddiğim beyaz yakalıların istatistiksel olarak konuyu ele almalarından ziyade, pazar araştırması yapılması, müşteri ihtiyaçlarının belirlenmesi, hedef kitlenin seçilmesi ve ürün tutundurma faaliyetleridir. Okullarda pazarlama konusunda öğrencilere öğretilen şey tamamen istatistiksel yöntemlerdir. İşin teori kısmı da öğretilir fakat bu öğrenmekten ziyade piyasa tecrübesine ve deneyime bağlıdır.Konu çok geçmiş ama görünce yazdım.
Örneğin benim de en çok takıldığım noktalardan biri koyu yaptığım kısım. Satış ile pazarlama farklı şeyler. Pazarlama okumuş vasat bir öğrenci bile biliyordur bunu.
Türkçe'de çok iç içe geçtiği için İngilizce üzerinden gideyim.
Sales manager-Satış yöneticisi
Marketing manager-Pazarlama yöneticisi
Farklı kategoriler bunlar. Pazarlama, içinde stratejiler olan süreçler barındırıyor.
Yanlış genele o kadar yayılmış ki, internetteki İngilizce-Türkçe sözlüğe sales manager yazınca satış müdürü, pazarlama müdürü diye çıkıyor.
İnsanın kendini geliştirmesi en temel şey tabii ona katılmamak imkansız. Ama diploma=kağıt parçası sözüne katılmıyorum.
Diğer örneklerde yazıldığı gibi tecrübeli ustalar, genç mühendislerden pratikte daha bilgilidir, bunda şaşılacak bir şey yok. Deneyim kazanmak çok önemli. Ama işin bir de teori boyutu var ki, o da gerekli.
Bugün diploması olmayan, bu konuda eğitimi olmayan ama piyasanın içinde bulunan, gayette başarılı olabilen binlerce insan aslında müşterilerin beklentilerine hitap eden ürünler bulmada, o ürünleri hangi pazarda sunacağını belirlemede, o ürünü pazarda nasıl tutundurabileceğine dair faaliyetleri çok başarılı şekilde yürütebiliyor. Dediğim gibi okullarda verilen eğitim, beyaz yakalıların pazarlamayı ele aldığı istatistiki eğitimler üzerinden gitmekle sınırlı. Bu hususta yaratıcı ve dışa dönük davranmak oldukça önemliyken okuldaki hocalar bunu ancak önemli bir nokta olarak lanse edip altını çizmekten fazlasını yapamıyor. Pratikten çok teori eğitimi veriliyor. Oysa dediğim gibi var olan bir ürünün pazarlanması yahut yeni ürünlerin oluşturulma aşaması tecrübe, deneyim ve yaratıcılık ile direkt ilgilidir.
Ben işveren değilim ama benim işimi kim layığıyla yapabiliyorsa, kim daha tecrübeliyse işi hak eden o olur. Ama sırf diploması var diye yeni mezun birini, bu alanda 10 yıllık tecrübesi ve deneyimi olan ve bu işlerden gerçekten iyi anlayan birinin yerine almam. İş veren olsam almam. Diploma denilen şey pazarlama konusunda kişiye sadece pazarlamaya istatistiki olarak bakmayı öğretirken, pazar tecrübesi ve deneyimi çok daha kıymetli, öğretilmesi zor ve öğrenmesi yıllar alan bir kısımdır. Bu noktada iş verenler diplomaya baktığı müddetçe işi hakkıyla yapabilecek olanlar değil, diploması olanlar koltuğa oturuyor. Yani tecrübesi ve yaratıcılığı olanlar değil, kağıt parçasına sahip olanlar öncelikli tutuluyor. Zaten zihniyet böyle olduğu için ülkenin piyasası da üretimi de bu halde.
Son düzenleme: